TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ NASIL OLMALIDIR?
Söz konusu birliğin beraberlik anlayışı, bir toplumun diğerine, bir kültürün ötekine, bir grubun başkasına üstün gelmesine dayalı değil, hepsinin bir diğeri ile eşit olduğu hoşgörü, sevgi ve dostluğa dayalı dayanışma ruhu ile olacaktır.
Türk-İslam dünyasının birliği, Allah'ın izni ve lütfu ile, yeryüzüne özlenen barışı ve huzuru getirecek olan bir birlikteliktir. Sevgi, kardeşlik, şefkat, hoşgörü, dayanışma ve muhabbet temeli üstüne kurulacaktır. Yaşandığı bölgeye ekonomik refahı, demokratik yaşamı, adaleti getirmeyi hedef alacaktır. Manevi değerlerin yüceltilmesini, sanatın, teknolojinin, bilimin en üst seviyelerine çıkmasını kendine amaç edinecektir.
Türk-İslam Birliği, Batı dünyası ile de sıcak ilişkiler içerisinde olacaktır. Bu birliktelik sevgi ve adalet temeli üzerine kurulacağı için, tarafların haklarını güvence altına alırken, karşılıklı menfaatlerin korunmasını da sağlayacaktır.
Bu şekilde, birliğe dahil ülkelerin yanı sıra bütün dünya devletlerinin de refah düzeyleri yükselecektir.
Günümüzde Türk-İslam dünyasına hakim olan birbirinden farklı görüşler, yorumlar ve modeller arasında mutabakat sağlanamamış olması, Müslümanların birlikte hareket etmelerine engel olmaktadır. Bu birlikteliğin beraberlik çağrısı, etnik kökene, ekonomik koşullara ya da coğrafi duruma göre yapılmayacak; ırk, dil ve kültürel özelliklerden kaynaklanabilecek her türlü husumet bu birliğin kardeşlik çatısı altında, ortadan kaldırılacaktır. Söz konusu birliğin beraberlik anlayışı, bir toplumun diğerine, bir kültürün ötekine, bir grubun başkasına üstün gelmesine dayalı değil, hepsinin bir diğeri ile eşit olduğu hoşgörü, sevgi ve dostluğa dayalı dayanışma ruhu ile olacaktır.
Türk-İslam Birliği Çözüm Üreten Bir Merkez Olmalıdır
Türk-İslam Birliği değişen siyasi koşullara kolaylıkla uyum sağlayabilecek bir esnekliğe ve gerekli stratejileri geliştirebilecek bir ileri görüşlülüğe sahip olmak zorundadır. Dünyadaki gelişmeler karşısında kınamak ya da kanaat belirtmekle yetinen bir organizasyon değil, inisiyatif kullanabilen aktif bir merkeze ihtiyaç duyulduğu açıktır. Bu merkezin sürekli takip ve koordinasyon görevini üstlenmesi, faaliyetlerinin tüm üye ülkelerin menfaatlerini kuşatıcı olması gerekir. Bu birlik tüm gelişmeleri objektif bir yaklaşımla değerlendirerek, Türk-İslam dünyasının taleplerini göz önünde bulundurmalıdır. Üye ülkeler arasında oluşabilecek bunalımları giderici, çıkar çatışmalarını ortadan kaldırıcı ve Müslümanların diğer toplumlarla ilişkilerinde onları koruyucu bir mekanizma olarak görev yapacak Türk-İslam Birliği, Türk-İslam dünyasının kültürel, ekonomik ve siyasi etkinliğini de artıracaktır.
Avrupa Birliği Modeli Örnek Olabilir
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başında yaşanan iki büyük dünya savaşı, bu savaşlarda hayatını kaybeden milyonlarca insan, yakılıp yıkılan şehirler, yerle bir olan yerleşim alanları, vahşetin neredeyse olağan karşılandığı toplama kampları insanlık için ibret verici oldu. Bu savaşların bizzat içinde yer alan Batı Dünyası, savaş sonrası kurulan düzende, bu tarihi dramdan çok önemli dersler çıkarmıştı.
Bunların başında, gelecekte yaşanabilecek muhtemel sorunların üstesinden daha kolay ve kısa sürede gelebilmenin en etkili yollarından birinin, kurulacak ittifaklar olduğu görüşü yer almaktaydı. Bundan önce de, çeşitli Avrupa ülkeleri aralarında ittifaklar oluşturmaya çalışmış ancak bu ittifaklar, kimi zaman menfaat ilişkileri ve kimi zaman da ideolojik gerekçelerle uzun ömürlü olmamıştı. Ancak bu sefer Batı dünyası, kurulacak ittifakın bir ekonomik iş birliğinden ya da ortak savunma paktından çok daha öte olması gerektiğinin, Avrupa'nın ortak kültürel değerler çevresinde birleşmesinin zorunlu olduğunun farkındaydı.
Bu düşünceler ışığında, 1951 yılında, sanayinin kalkınmasını sağlamak amacıyla kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu bu girişimin ilk adımı oldu. Sonradan Avrupa Ekonomik Topluluğu'na, daha sonra Avrupa Topluluğu'na, en son olarak da Avrupa Birliği'ne dönüşen bu topluluk, üye ülkeler arasında ürünlerin, hizmetin, sermaye ve iş gücünün serbest dolaşımını sağlayan, tek para birimine, ortak hukuksal anlayışa ve hatta birbiri ile uyumlu devletsel örgütlenmeye sahip güçlü bir birlik halini aldı. Bugün Avrupa Birliği, dünya siyasetinin yönlendirici unsurlarından biridir.
Avrupa Birliği'nin temel özelliği, birliğe üye ülkelerin ulusal ba-ğımsızlıklarını ve milli sınırlarını muhafaza ederek birbirleri ile siyasi, ekonomik, kültürel işbirliği yapmaları; bu işbirliğini yürütecek ve tüm Avrupa adına hareket edebilecek merkezi yasama ve yürütme organlarına sahip olmasıdır.
Türk-İslam Birliği de, üye ülkelerin ulusal bağımsızlıklarını ve milli sınırlarını muhafaza ettikleri, her ülkenin kendi ulusal hak ve çıkarlarını koruyabileceği bir yapı olmalıdır. Amaç, devletlerin yapısal olarak birleşmeleri değil, ortak politika ve menfaatler çevresinde birleşilmesi ve bu politikaların hayata geçirilmesinde birliğin yaptırım gücünün olmasıdır.
Büyük Önderimiz Atatürk'ün görüşleri önemli bir mesaj içermektedir
İnşa ettiği modern devlet anlayışı ile Türkiye Cumhuriyeti'ni Müslüman ülkelerin en istikrarlı demokrasisi haline getiren Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türk-İslam dünyasının nasıl bir yapı içinde birlik ve beraberliğini sağlayabileceği yönünde de önemli değerlendirmeleri vardır. Bir devletin en önemli unsurlarından birinin milli sınırlar içinde var olma hakkı olduğunu ifade eden Atatürk'ün tespitlerinin doğruluğu, geçen zaman içerisinde ispatlanmıştır.
Bilindiği gibi, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış sürecinde, Osmanlı topraklarında yaşayan halkların bir kısmı yanlış yönlendirmelere kapılarak Osmanlı'nın yanında yer almak yerine, dış güçlerle işbirliği yapmışlardır. Ancak çeşitli imtiyazlar kazanacaklarını umarak bu yolu seçenler iş birliği yaptıkları ülkelerin hegemonyası altına girmişler ve sömürgeleştirilmişlerdir. Bu halklardan bazıları, Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal'e temsilciler göndererek, kendilerini sömürge durumuna düşüren liderlerinin basiretsizliğinden şikayet etmiş ve hatta bazıları Türkiye Cumhuriyeti ile birleşme taleplerini dile getirmişlerdir. Atatürk'ün bu tekliflere verdiği karşılık, Türk-İslam Birliği'nin temelinin nasıl olması gerektiğini gösteren önemli bir cevaptır:
"Bütün İslam aleminin manen olduğu kadar maddeten de birlik içinde ve müttefik hale gelmesinden sadece sevinç duyarız. Bunun için de bizim kendi hudutlarımız içerisinde bağımsız olduğumuz gibi, Suriyeliler ve Iraklılar da milli hakimiyete dayalı bağımsız bir güç olarak ortaya çıkabilmelidirler."
Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920, 4. (gizli) oturum www.mihenk.gr/arsiv/18/ mihenkokulu.htm
Görüldüğü gibi Atatürk'ün belirlediği öncelik, bu ülkelerin de bağımsızlıklarını kazanmalarıdır. Türk-İslam Birliği'nin öneminin bilincinde olan Atatürk, bu birliğin kendisinden beklenen etkiye sahip olabilmesi için, üyelerinin milli sınırları içinde bağımsızlığını kazanmış, milli iradeye dayanan ve kendi ayakları üzerinde durabilen devletler olmaları gerektiğine dikkat çekmiştir. Dolayısıyla, bugün de, kurulacak bu birlikteliğin üyelerinin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlıklarını koruması son derece önemlidir.
Türkiye, Avrupa Birliği ile İslam Dünyası Arasında Köprü Vazifesi Görecektir
Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinin girdiği yeni rota, Doğu-Batı medeniyetlerinin yakınlaşmasında Türkiye'nin aktif bir rol alacağını açıkça ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, bir NATO üyesi olan Türkiye'nin, AB'ye de girmesi, Batı Dünyası ile Türk ve İslam devletleri arasında bir köprünün oluşmasını sağlayacaktır. Medeniyetler arasında köprü vazifesi görecek olan Türkiye; sorunların çözümünde arabuluculuk yaparken, karşılıklı ilişkilerin gelişmesi sebebiyle büyük bir zenginliğin ve refahın yolunu da açacaktır.
Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye gibi Müslüman bir ülke ile iyi ilişkiler içerisinde olması Türk-İslam dünyasının Avrupa Birliği'ne bakış açısını da olumlu yönde etkileyecek ve iki taraf arasında dostane, sıcak ilişkilerin kurulmasını sağlayacaktır.
Osmanlı'nın yüzyıllarca değişik kültürler arasında sıcak bir diyalog ve işbirliği ortamını kurmuş olduğu düşünüldüğünde, bugün de bu diyaloğun yine Osmanlı'nın mirasçısı, hem Batı medeniyetini yakından tanıyan hem de İslam kültürünü ve onun manevi değerlerini özümsemiş olan Türkiye tarafından tesis edilebileceği açıkça görülmektedir.
Türk-İslam dünyasının bir birlik kurması, AB gibi bu birliği de dünyada etkili bir organizasyon haline getirecektir. Türk-İslam Birliği'ne üye olan ülkeler de büyük bir ekonomik, siyasi ve kültürel güç olarak hareket edecektir. Bu büyük potansiyelin dünyaya açılması, karşılığında Türk-İslam dünyasına da büyük açılımlar sağlayacak gelişmeleri beraberinde getirecektir.
Türkiye'nin öncülüğünde gerçekleşecek Türk-İslam Birliği, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile yıllardır sürmekte olan yakın ilişkileri sebebiyle, Avrupa Birliği ile kısa zamanda yoğun bir işbirliğine girecektir. Özellikle, ekonomik gelişmenin ve refah düzeyinin artmasında bu karşılıklı işbirliğinin büyük faydası olacaktır.
Öncelikle, Türkiye, Avrupa Birliği'nin Türk İslam dünyasına kolay ve güvenli ulaşımını sağlayacaktır. Bu da, iki taraf arasındaki ticaret hacminin artmasına ve karşılıklı ilişkilerin gelişmesine sebep olacaktır. Böylece, Türk-İslam coğrafyasındaki zengin doğal kaynaklar adil bir şekilde, tüm insanlığın yararına değerlendirilirken bu bölgenin gelirleri de artacaktır. Karşılıklı olarak geliştirilen iyi ilişkiler sebebiyle, Avrupa'nın gelişmiş sanayisi Türk-İslam coğrafyasında ciddi yatırımlar yapacaktır. Bu da, Avrupa'nın ileri teknolojisinin bu bölgeye girmesine ve yaşam şartlarının iyileşmesine vesile olacaktır. Böylelikle, Avrupa Birliği'nin yeni pazarlarda ve genç, dinamik nüfusla işbirliği yaparken, Türk-İslam Birliği de sahip olduğu genç nüfus ile hammadde ve enerji kaynaklarını verimli bir şekilde değerlendirmiş olacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye'nin AB ve Türk-İslam Birliği arasında kuracağı köprü, bu geniş coğrafyadaki insanların huzur ve barış içinde yaşamasına, hayat kalitesi ve refah düzeylerinin artmasına vesile olacaktır.

|