SAYIN ADNAN OKTAR
YABANCI GAZETECİLERLE
BOĞAZDA BASIN TOPLANTISI (8 HAZIRAN 2007)
ADNAN OKTAR: Misafirlere hoş geldiniz diyorum hepinize çok teşekkür ederim, lütfettiniz şeref verdiniz. Çok memnun oldum. Evet buyurun. O zaman sorularımıza başlayabiliriz. Sorusu olan arkadaşların sorularını alabilirim.
BASIN: Siz Türkiye'de hani dile getirdiğiniz fikirlerin barışçıl bir dille getirildiği sürece her türlü tanımlamanın kabul edilebilirliğinden bahsediyormuşsunuz. Bu ılımlı İslami bir ülke deniyor çünkü Türkiye için çoğu ülkelerde bu bazı kesimleri rahatsız eden bir tanımlama ama anladığım kadarıyla sizin böyle bir yakıştırmaya bir itirazınız yok. Ama belki şöyle sormak gerekirdi. Türkiye'deki politik yapı içerisinde ılımlı İslam deniyor yani nüfusun %99'unun Müslüman olmasından öte belki AKP'nin kaydettiği yükselişle paralel Türkiye'nin Müslüman bir ülke olarak demokrasiyi kendince adapte etmesinden dolayı mı ılımlı İslam yükseliyor?
ADNAN OKTAR: Ilımlı İslam ılımlı olmayan İslam şeklinde bir İslam ayrımı yoktur. Yani İslam'ın çeşitleri yok. Bir tane İslam vardır. Bütün mesele dini yorumlayan insanların insancıl, sevecen, merhametli, akıllı, kültürlü ve görgülü olmalarında. Cahil bir insanın dini yorumlaması tehlikeli olabilir. Ama her dini yorumlaması tehlikeli olabilir. Yani bir cahil Yahudi de çok tehlikeli olabilir, cahil Hristiyan da tehlikeli olabilir, cahil Müslüman da tehlikeli olabilir. Ama sevgi dolu merhametli, şefkatli, derin düşünen bir Müslüman'ın Kuran'ı yorumu son derece güzel olacaktır. Çünkü Kuran zaten kendisi çok güzel. Anlatımlar merhamete ve sevgiye dayalı, şefkate dayalıdır. O yüzden dinde Kuran'da bir sorun aramak yerine bunu uygulayan insanlarda sorun aramak daha doğru olur.
BASIN: Peki politik anlamda ılımlı İslam tanımlamasının kullanılması Türkiye'nin geleceği için ne ifade ediyor?
ADNAN OKTAR:
"Ilımlı İslam ılımlı olmayan İslam şeklinde bir İslam ayrımı yoktur. Yani İslam'ın
çeşitleri yok. Bir tane İslam
vardır. Bütün mesele dini
yorumlayan insanların insancıl, sevecen, merhametli, akıllı,
kültürlü ve görgülü olmalarında." |
ADNAN OKTAR: İnsanların ortaya çıkarttığı isimlendirmelere o kadar takılmamak lazım. Bunlar önemli şeyler değil. İslamlıkta, Hristiyanlıkta, Musevilikte, insan sevgisine, merhameti, güzelliği, estetiği savunan dinlerdir. Burada zorlama yaparak şekillere sokmak, bunları bölümlere ayırmak, şekillere ayırmak bence yersiz. İslam dini eğer akılcı ve samimi uygulanırsa çok güzel bir ortam olacağını herkes bilir. Ama bir cahilin elinde ona 'yobaz' deniyor. Güzel bir tanımlamadır. Hakikaten tam karşılığıdır. Bir yobazın uygulaması tabiî ki dehşet vericidir. Ama bunları Müslümanlık olarak değerlendirmek çok çok yanlış olur. Bu onun ruhundaki karanlığı ifade etmesi oluyor. Kuranı dini ifade etmesi olmuyor.
BASIN: Yaratılış Atlası adlı eserinizi gördük ve inceledik. Bunu yayınlamaktaki fikriniz veya amacınız neydi?
ADNAN OKTAR: Arkadaşlar gerçekten evrim yok. Olsa yani savunurdum. Anlatırdım yani Kuran'a uygun olurdu bu. İncil'e de Tevrat'a da uygun olurdu. Çok makul olurdu ama gerçekten yok. Bir hücrenin içerisindeki bilgi herhangi bir hücre deniz suyunda olabilir, bir portakal hücresi olabilir, bir yaprağın içindeki hücre olabilir, milyonlarca bilgi saklı içerisinde ve kodlanmış durumda. Bunun tesadüfen olduğunu iddia etmek, sırf şurada bile konu bitiyor. Yani bir kütüphane dolusu bilgi, bir hücrenin içerisine dolmasının tesadüfen olması mümkün değildir. Binlerce fosile baktık, binlerce bir tane iki tane değil, hiçbirinde evrimi destekleyen en ufak bir delile rastlayamadık. Hepsi değişmemiş ve aynı bu zamandaki haliyle duruyorlar. Bunu göre göre evrimi nasıl savunalım.
- Evet, bol sorunuz olabilmesi için ben kısa kesiyorum genellikle ama detay isterseniz detay verebilirim.
BASIN: Ben Prof. Dr. Cemal Anadol. Azerbaycan'da üç üniversitede asli profesörüm akademisyenim. Şeref duyarım. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı yayın organı DESPIRIDIKOBA gazetesinde. Türkiye'de ünlü yayın yapanlardanım. Sizi geçen gün bir televizyon programında takip ettim. Size karşı bugüne kadar bir takım insanların bütün kötü düşünceleri hepsini de mükemmel şekilde sildiniz attınız, sizi tebrik ederim. Türk insanı olması için değil aynı zamanda insanlık için gurur verici bir insansınız.
ADNAN OKTAR: Teveccühü hocamızın çok teşekkür ederim.
BASIN: Bazı Türk medya organlarında Antalya'da bazı okullara kitap gönderildiği haberi çıktı. bu konuyla ilgili Fransa'da sarsıcı haberler çıktı. Antalya il milli eğitim müdürü herhalde de o okulun hocaları biyoloji hocalarına falan eğer gelen kitaplar varsa onları geri iade edin şeklinde bir açıklama yapmış. Nedir bu?
ADNAN OKTAR: Ben kitaptan korkulmasını uygun bulmuyorum. Dünyanın hiçbir yerinde kitaptan korkulmasın. Ama her türlü kitaptan korkulmasın. Ateistlerin kitaplarını da okuyalım, marksistlerinkilerini de okuyalım, masonların kitaplarını da okuyalım. Yani bu kitap yakma, kitap yasaklama devri bir an önce sona ermesi gerekir. Bunlar ortaçağda kalmış düşüncelerdir. Bunlar bütün insanların vicdanında yara meydana getiriyor. Çok tedirginlik verici şeyler bunlar. Yasakla bir yere varılmaz. Zaten internette var benim kitaplarım. Yani o engellemeyle bunun durmayacağı açık. Eğer lise öğretmenlerinin okumasından endişe ediyorlarsa bilgisayarlarını da ellerinden almaları lazım. İnterneti de kapamaları gerekiyor. Bu baş edilecek bir şey değil.
BASIN: Evet şimdi siz Mimar Sinan Üniversitesi tasarım bölümünden mezun oldunuz.
ADNAN OKTAR: İç mimari okudum, mezun olmadım.
BASIN: Burada okudunuz ve 250 kitabınız yayınlandı ve şu anda çok ciddi bir kuruluşun başındasınız. Büyük bir kurumun başındasınız. Acaba şu anki bulunduğunuz aşamaya nasıl geldiniz. Yani bu arayışınızın başlangıcından itibaren bu seyri bize anlatabilir misiniz?
ADNAN OKTAR:
"Bir kütüphane dolusu
bilgi, bir hücrenin
içerisine dolmasının
tesadüfen olması
mümkün değildir." |
ADNAN OKTAR: Herhangi bir kurumun başında değilim onu söyleyeyim. Sadece BAV'ın fahri başkanıyım. Milli Değerleri Koruma Vakfı'nın da fahri başkanıyım o kadar. Öyle herhangi bir şirketim holdingim şuyum buyum, yok öyle bir şeyim yok. Ortaokul ve liseyi Ankara'da okudum. 1979'da Fındıklı Güzel Sanatlar Akademisi'nin İç Mimari Bölümü'nü 3. olarak kazandım. Bu benim için bir sürpriz oldu tabi. Dindar olduğum biliniyordu o zaman Marksistlerin kontrolündeydi okul. Yani tamamen Marksist örgütlerin kontrolündeydi.
BASIN: Mimar Sinan Üniversitesi?
ADNAN OKTAR: Mimar Sinan Üniversitesi evet. Fakat oradaki solcu arkadaşlar bana birkaç kişi söyledi yani senin hayatın burada tehlikede, bu okula gelme. Sen dindarsın şu olur, bu olur buna benzer ifadeler oldu fakat ben onu önemli görmedim çünkü kaderde Allah ne yarattıysa o olur. Kaderin dışında bir şey olmayacağını bildiğim için rahat rahat gittim okula. Devam edeyim mi detaylandırayım mı? Arzu ederseniz devam edebilirim. Akademide işin doğrusunu söyleyeyim o dönemde Marksistler demokrattılar gerçekten. Yani benim arkadaşlarımdan din konusunda sohbet yapmama şuna buna pek müdahale etmiyorlardı. Fakat bir süre sonra etkili olmaya başladım ben, anlatımlarımdan gerçekten çok etkilenmeye başladılar. Ondan sonra bana Marksist arkadaşlar yasaklama getirmişti. Yani okulda konuşman, anlatım yapman sana yasak dediler. Ama tabi tehditkar bir üslupla o zaman yasaklamışlardı, ama ben buna rağmen yine arkadaşlarımla konuşuyordum ve sohbet ediyordum, devam etmiştim.
Evet, Hilmi Yavuz felsefeci-şair, benim hocamdı o zamanlar. Marksist görüşleri savunuyordu o devirde. Ben onun dersinde, dersinden sonra ona evrimin aleyhinde bir kitap verdim, evrim teorisini eleştiren bir kitap verdim. Haftalar sonra da hocamdan cevabını almıştım, okuduğunu belirtmişti. Ama bak yıllar sonra Hilmi Yavuz hocamda ciddi bir değişiklik oldu. Şimdi dine karşı daha ılımlı, Darwinizm'e karşı olan bir insan bu çok önemli. Bunlar detay konular ve bilinmeyen konular olduğu için olaya, anlatıma bir renk katmak için ara ara anlatıyorum. Soru sormak isteyenlerden yine soru alabiliriz. Ama hiç soru sormayanlara hak verelim. O zaman daha demokratik olur. Buyurun.
BASIN: Şimdi benim bildiğim kadarıyla bilimsel anlamda herhangi bir üst düzey yani yüksek öğrenim anlamında bir eğitiminiz yok dolayısıyla teorinize nasıl bir bilimsel sıfat-ad atfedebiliyorsunuz hangi şekilde bunu bilimsel olarak adlandırıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Hayatı anlamak için akademik eğitime gerek yoktur. Evrimin olmadığını anlamak için de akademik eğitime gerek yoktur. Biz buraya binlerce fosili serelim getirelim, sergileyelim. Ortaokul çocuklarını getirelim. Çocuklar bakın milyonlarca yıl önce fosilleri görüyorsunuz şu anda, milyonlarca yıla ait fosilleri görüyorsunuz, ama şu anki canlılarla hiçbir farkı yok desek; çocukların akademik eğitim görmesine gerek kalır mı burada? Değişmediği açık belli. İnsanlar burada dünya insanlığını, Darwinistler, oyuna getirmişlerdir yani yaratılışı anlamak için ancak akademik bir araştırma gerekir, Darwinizm çok karmakarışık bir şeydir, siz anlamazsınız, halk anlamaz, bir avuç profesör bundan anlar, onların da siz yanına yanaşamazsınız, dolayısıyla Darwinizm doğrudur. Yani bu çok büyük bir çarpıtma, Darwinizm son derece kolaydır anlaşılması, delilleri son derece açıktır; Darwinizmin olmadığı ve evrimin olmadığı da son derece açıktır. Mesela benim bu kitabımı okuyup da etkilenmeyen ve evrimin yanlış olduğunu kabul etmeyen bir insan benim tahminim yoktur. Meydana gelen paniğin nedeni de budur. Yoksa yaratılışla ilgili şimdiye kadar çok fazla kitap çıktı. İlk kitap değil bu. Ama Darwinizm'i öyle bir kavramış ve öyle bir yok etmiştir ki kitap, inkarı mümkün olmayacak derecede açıktır. O yüzden bu kadar etki meydana getirdi.
Bir de Darwinizmin olmaması, Allah'ın yarattığının olması çok mutlu bir haber, güzel bir şey yani bundan tedirgin olmak değil, mutlu olmak lazım. Yani ölüp yok olacağına inanan bir insanın, ölmeyip ahiret hayatının olacağını bilmesi, ona mutluluk verecek bir şey, bunu insanları irite edecek bir şey değil bu. Büyük Yaratan'ın kontrolünde olması insanlığın çok büyük bir nimettir sevinç verici bir şeydir. Yani kaos neden zevkli? Kaos yoktur. Allah'ın yaratması vardır bu da çok güzel bir şey insanlar için bir güvence ve rahatlıktır, huzur vesilesidir.
BASIN: Adnan Hoca deyince hep etrafında zengin çocuklar olan bir kişi akla geliyor. Bu niye böyle?
ADNAN OKTAR: Ben onu birkaç kere de izah ettim ama ben akademideyken, çevremdeki insanlar genellikle seçkin insanlardı. Yani seçkin derken fakirler benim kardeşimdir, dostumdur o anlamda demiyorum. Ama kolej kökenli, zengin insanların tanıdığı insanlar yine zincirleme o tarz insanlar oluyor. Yani özel bir seçim değil ama belirttim benim fakir olan, maddi durumu yerinde olmayan, hatta işte diğer özellikleri de olmayan birçok arkadaşım var, böyle bir iddia sadece bir tahmin böyle bir şey yok. Evet buyurun.
BASIN: Şimdi kusura bakmayın bu maymunlar ve insanlığın arasındaki bulunan kalıntılar varlıklarla ilgili düşünceniz nedir o zaman?
ADNAN OKTAR: Bu tür bir ara varlık yok. Bu çok önemli. Benim kitaplarımda yüzlerce kafatası fosili sergiledim. Bunların birçoğu 70-80 milyon yıllık. Hiçbir hayvanın kafatasında bir değişiklik olmamış. Ama Darwinistlere göre ne hikmetse bir tek insanın kafatasında bir değişiklik olmuş.
BASIN: Arkadaş diyor ki, bu maymun da değil, insan kalıntısı da değil, bunlar ne o zaman? Bu çeşitli yerlerde Aqopuarka gibi yörelerde bulunmuş olan kalıntılar peki nedir sizce?
ADNAN OKTAR: Maymun cinsi olan bütün hayvanlar insana benzerler bu çok normal. Ve bunların birçoğu da çoğu tükenmiş maymun türleridir yahut orangutan ve yahut gibon yani ara fosiller bakıldığında bu tarz bir şeye rastlayamıyoruz. Yani ara fosil tarzında bir şeye rastlayamıyoruz. E zaten kitaplarımda da çok detaylı bilgi var bu konuda. Mesela Piltdown Adamı bir sahtekarlık ürünüdür. Piltdown Adamı adlı fosil bir sahtekarlık ürünüdür. Diğerleri de aynı tarzdadır. Yani şimdi tek tek uzun teknik bilgi verirsem çok vakit alır ama bunların hakkında çok detaylı bilgiye kitabımda rastlayabilirsiniz, görebilirsiniz.
BASIN: Evrim teorisinin çökmesiyle birlikte yani sizin kitaplarınızla ortaya koyduğunuz bu değerlendirmelerin sonucunda, bizi nereye götürecek, yani evrim teorisini çökertti dediğiniz zaman bu bize ne katacak?
ADNAN OKTAR: Gerçekçi olacağız, olaylara gerçekçi bakacağız, hayata gerçekçi bakacağız akılcı bakacağız. Bize bunu getirecek. Yani kendimizi kandırmamayı yahut, işte bilim adamları her şeyi bilir siz susun düşünmeyin araştırmayın onlar ne diyorsa doğrudur mantığı ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla daha mantıklı daha akılcı bir dünya bakışına sahip olmuş olacağız.
BASIN: Hürriyet gazetesinden Asım Güneş, şimdi Mimar Sinan'dan başlayan kısaca bir geçmişinizi anlattınız bize, Adnan Hoca tarikatı kavramı bu geçmişte nerede doğdu? Siz bir tarikat mısınız? Bu oluşumu nasıl açıklıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Tabi ki tarikat değilim. Yazarım. Ve beni dostane seven kardeşlerim arkadaşlarım var. Yani bana sempati duyan insanlar var çevremde bu bir tarikat yapılanması değil. Bu çok açık belli bu. BAV'ın fahri başkanıyım. Milli Değerleri Koruma Vakfı'nın da fahri başkanıyım. Yani tanıtılmak istenilen görüntü gerçek olan bir şey değil. O Nokta dergisinde sağolsun Ruşen Çakır'ın o devirde ortaya attığı bir iddiaydı. Adnan Hoca tarzında bir yazı çıkartmıştı ilk orda o ismi ortaya atmıştı Ruşen Çakır. Ve çok tuttu. Hatta o hipnoz iddiasını da o zaman Ruşen Çakır ortaya atmıştı o da tuttu. Çok ilginç bulmuştu o zaman toplum onu. Yani inandırıcı bulmuştu. Yalnız sorgulamadan inanma dönemi artık bitecek, inşaAllah. Benim istediğim ve üzerinde durduğum nokta bu. Yani her düşünce mutlaka sorgulanmalı. Her şey sorgulanmalı.
BASIN: Benim sormak istediğim soru neden acaba sürekli olarak bu evrim konusunun üzerinde bu kadar duruyorsunuz, bunu bu kadar çok vurguluyorsunuz ve Charles Darwin'in üzerinde bu kadar ısrarla duruyorsunuz. Bugün dünyada karşılaştığınız en büyük sorun bu mu, yani evrim mi yoksa yaratılış mı temel sorun bu mu acaba?
ADNAN OKTAR: Komünizmin, faşizmin ve masonluğun dayandığı nokta Darwinizm'dir. Bunlar da dünyayı etkileyen halen en büyük güçlerdir. Kapitalizmin de vahşi kapitalizmin de yine kökeninde Darwinizm vardır. Darwinizm gittiğinde insanlar dünyayı yeniden yorumlayacaklardır. Yeniden olaylara bakacaklar yani Komünizme inanmak kalkar, faşizme inanmak kalkar masonluğa inanmak kalkar olaylara daha objektif ve akılcı bakmak ortaya gelir. Şartlanmışlık ortadan kalkar o yüzden çok hayati buluyorum. Hitler, Lenin, Mao, Stalin hepsi Dawinisttiler.
BASIN: Bir de acaba Hür Masonluğun bu kadar kötü olan tarafı nedir? Siz onların şeytani mi olduklarını düşünüyorsunuz?
ADNAN OKTAR:
"Türkiye'de yönetimin genelde
liberal olmasında fayda var tabi yani her fikre açık olmasında her
düşünceye saygı duymasında. Mesela laiklik ilkesi çok titiz
uygulanması gereken
bir ilkedir. " |
ADNAN OKTAR: Ben olaylara çok akılcı bakarım. Öyle insanlara peşin hüküm veren onları dışlamaya azimli bir bakış açısında değilim. Bir kere Masonlar bizim evladımız, bu vatanın evlatları çok seçkin kaliteli insanlar, fakat Darwinist bir zemine oturmuş bir felsefe, Masonluk dolayısıyla herhangi bir din kabul etmez. Mesela burda bir aldatmaca var; üç kitap konuluyor üçünün üzerine yemin ediliyor. Hangi dini kabul ettiğini açıkça söylemesi lazım dürüst olması lazım. Ben bu dürüstlüğe davet ediyorum. Hem Tevrat, hem Kuran, hem İncil üzerine yemin olmaz. Hangisini gerçekten savunuyorsa o fikri açık açık savunması lazım. Kuran'a karşı olduğu halde, ben Kuran üzerine yemin eden bir insanın samimi olduğuna inanamam. Hayır Kuran'a inanmama hakkı vardır, inanmayabilir yani, saygı duyarım o insana, ona karşı insani ilişkilerde bir sorun olmaz. Yani her zaman hürmet de görür, saygı da görür. Burdaki inançların dinleri görüşleri ayrı ama hepinize ben sevgi ve saygı duyuyorum ve hürmet duyuyorum ve mutluyum yanınızda olmaktan. Fakat aldatmaca çirkindir. Yani herkesin fikirlerini samimi orataya koyması lazım. Masonların burda bir aldatmaca yaptığına inanıyorum. O yüzden deşifre edip üzerine gidiyorum.
BASIN: Şimdi tekrar siyasete dönmek istiyorum ben bu konuya çok değinmek istemediğinizi söylediniz ama seçimlere şöyle bir bakacak olursak, şu anda şöyle bir söylenti var, AKP'nin içerisinde daha dindar olan kesimin partiden ayrıldığı yönünde bir takım söylentiler, var yani daha az dindar olan kesimlerin AKP içerisinde ön plana çıkarılması gibi bir durum söz konusu, bu konuyla ilgili yorumlarınız ne olacaktır acaba?
ADNAN OKTAR: Türkiye'de yönetimin tabi genelde liberal olmasında fayda var tabi yani her fikre açık olmasında her düşünceye saygı duymasında. Mesela laiklik ilkesi çok titiz uygulanması gereken bir ilkedir. Yani toplum dengesi açısından dinin rahat yaşanması açısından da çok titizilikle uygulanması gereken bir şeydir laiklik ilkesi. Ve her fikre hoşgörü gösterilmesi mesela CHP'liler de çok rahat yaşaması lazım bi iktidar döneminde MHP'lilerin de rahat yaşamsı lazım ateistlerin de masonların da herkesin güvence içerisinde yaşaması lazım. Çünkü her insan istediği gibi düşünme özgürlüğüne sahiptir. Hepsinin güvencesini devlet sağlaması gerekir.
BASIN: Şimdi yakın zamanda basında Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Yaratılış Araştırma Enstitüsü ile ilgili birtakım bağlantılarınız temaslarınız olduğuna dair birtakım haberler çıktı, öte yandan siz bunları reddediyorsunuz, herhangi bir uluslararası çapta temasınız olmadığını söylemek istiyorsunuz, acaba neden bunun karşıtı birtakım göstergeler varken bunu bu şekilde ifade etme yönünde gidiyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Orada bir yanlış anlaşılma olmuş olabilir. Yani siyasi himaye veyahut maddi destek anlamında onu söyledim. Tabii ki bilimsel her türlü veriyi dünyanın her yerinden topluyoruz. Tabii ki Amerika'daki Yaratılış Araştırma Enstitüsünden de bilgi alıyoruz tabi ki ama her yerden alıyoruz. Fransa'dan alıyoruz. Almanya'dan da alıyoruz yani bununla ilgili araştırma yapan her bilim adamının her türlü görüşünden istifade ediyoruz. Yani bilimsel alanda bir sınır yok. O anlamda tabii ki bağlantı var.
BASIN: Terör örgütü PKK tarafında aşağı yukarı hergün çeşitli canlı bomba saldırıları oluyor terör, terörist bombalar şehitler oluyor. Türkiye'nin Irak'ın kuzeyine girme ihtiamli de olduğu günlerden beri hep medyada yorumlanıyor. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir nasıl değerlendiriyorsunuz?
ADNAN OKTAR: PKK'nın ağzıma almak istemiyorum ama siz söylediğiniz için mecburen, o terör örgütünün temel yapısı Marksist Leninist yapılanmadır. Ve dolayısıyla Darwinist yapılanmadır. Ve Darwinizm'den kaynaklanan bir terör örgütüdür. Darwinizm bu terör örgütünün altından çekildiğinde bu örgüt diye bir olay kalmaz. Yani gücünü kaybeder inancını kaybeder. Mücadele azmini kaybeder. Bütün mesele bu tip terör ötgütleriyle fikri mücadeledir. Fikren ölen bir sistem bedenen mücadeleye gerek duyulmayacak hale gelir. Yani bu insanlar son derece makul hale getirilebilir akılcı hale getirilebilir ama Darwinizm'in materyalizmin ateizmin yanlışlığının akılcı tarzda anlatılması gerekiyor.
Karakolların da yapısının, gerçi bu benim alanım değil ama görünce fotoğraflarda aklıma geldi, kalın beton duvarlarla korunması gerekiyor. Çok güçlü bir yapılannma yapılması gerekiyor. İnfrared kamera sistemlerle bütün arazinin donatılması gerekiyor. Gece görüşü tespit yapabilecek infrared kameralarla donatılması gerekiyor. Ayrıca bütün askerlerimize yelek dağıtılması gerekiyor, çelik kurşun geçirmez yelek. Bunun için bir fon oluşturulmasında çok büyük fayda var ben basından bunu rica ediyorum bir öncülük etsinler biz de gereken öncülüğü yapalım bütün Mehmetçik'e çok güzel güçlü zırh özelliği olan yelek dağıttırtalım. Yani biz alalım millet olarak kurşun geçirmez yelek hepsine dağıttırtalım. İnfrared kamera da aldırtabiliriz. Bütün karakolların çevresi 2 km, 3 km, 4 km ön çevreleri infrared kameralarla donatılabilir çünkü Mehmetçik, bu çocuklar uykudayken ani kahpece ve kalleşçe bir baskın yapılıyor. Önceden tespiti biraz zor oluyor. Ama böyle birşeyde çok rahat tespit yapılabilir. Böyle bir saldırı da olsa kurşuna karşı da bir korunma olabilir. Bu bir ilk tedbir olarak önemli. Bir de en az 1- 1,5 metre kalınlıkta beton duvarlarla çevrilmesi karakolların önemli görüyorum. O şekilde düşünüyorum. Tabi bu benim şefkatimden yani askerlerimize olan şefkatimden ve merhametimden ilk aklıma gelenler. Yoksa tabi çok daha iyi düşünen insanlar vardır, çok iyi daha değerlendiren insanlar vardır ama askerimize yardım edilmesi özellikle maddi yardım yapılmasında çok büyük fayda var. Bu yönde bir kampanya meydana getirebiliriz.Yani bütün basın olarak bir kampanya meydana getirebiliriz. Çocuklarımızın, kardeşlerimizin Mehmetçiğin can güvenliğini korumak açısından bu çok faydalı olur diye düşünüyorum. Özellikle bu yelek konusu. Kurşun geçirmez yelek.
BASIN: Son zamanlarda yapılan kamuoyu araştırmalarında Türkiye'deki muhafazakarlığın yükselişinden bahsediyorlar. Kendilerini nasıl tanımladıkları sorulduğunda vatandaş olarak eskiden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım derken çoğunluk son yıllarda Müslümanım kimliği ön plana çıkıyor. Siz 90'lar dan bu yana genç nüfusla iç içe olduğunuz için aynı tandansı gençlikte gözlemliyor musunuz, bugüne gelindiğinde eğer böyle bir gözleminiz varsa geçmiş yıllarla kıyasladığınızda nasıl bir değişim görüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Türklük ve Müslümanlık birbirinden ayrılamaz bir yapıdır Türkiye'de eskiden beri böyledir bu.. Türk diyence Müslüman akla gelir, Müslüman deyince Türk akla gelir. Bizim milletimiz genelde güzel huyludur ve sevecendir. Hoş görülüdür misafirperverdir. İnsanların çekindiği katı din anlayışıdır. Bu hakkikaten hepimiz için bir tehlikedir. Cahil insanların elinde din tehlikeli hale gelir bu doğru, ama Türkiye aydın insanların bol olduğu bir ülkedir. Aydınımız çoktur, böyle bir korkuya da gerek yok.
BASIN: Korkudan ziyade gençlik , özellikle genç nüfusta siz Müslümanlığa daha yoğun bir eğilim seziyor musunuz? 90'larda mesela kıyasladığımızda…
ADNAN OKTAR: Pek tabiî ki eskiden Darwinizm'e inanların sayısı çok yüksekti %50'ler dolayında bir yapı vardı. Şu an bu çok düşmüş durumda %10'lara kadar düşmüş durumda.
BASIN: Peki bir sorum daha olacak yine genel seçimler konusunda sizin beklentilerinizi tanımlayan mevcut kombinasyonda bir siyasi parti var mı? Eğer böyle bir parti varsa bizimle paylaşır mısınız?
ADNAN OKTAR: Sağ koalisyon büyük, sağ partilerin bir araya gelip büyük bir koalisyon oluşturması.
BASIN: İdeal siyasi parti anlayışınızı alsak aslında …
ADNAN OKTAR: Sağ, Türkiye'de oylar sağdır, her zaman demokrasi inancına göre de sağın idare etmesi gerekiyor Türkiye'yi tabi ki. Ama sola da son derece saygılı sevecen onların rahatta yaşayabileceği, huzur içinde yaşayabileceği bir ülkeyi sağlamakla da iktidar görevlidir. Bunun içine komünistler de dahildir, daha önce söylediğim ateistler de dahildir hepsi dahildir.
BASIN: Ben gördüğüm birtakım fosil sergilerinden bahsetmek istiyorum, Tünelde daha aşağıda Galatada, Karaköyde, Beyoğlundaki galeride de fosil sergilerinin olduğunu gördüm dolayısıyla şu anda daha kabul gördüğünüz, resmi kuruluşlardan da daha çok kabul gördüğünüzü düşünüyor musunuz? Bunu söyleyebilir miyiz?
ADNAN OKTAR: Fosil toprağın altından çıkan taş parçaları bunun sergilenmesi, yani hangi iktidar olursa olsun hangi düşünce olursa olsun bilime saygı duyan herkes bunu kabul etmek durumundadır. Yani taş parçalarından dahi korkuyorsa bir insan artık ona söylenecek söz kalmaz. Türkiye'de komünist partisi de olsa demokrasinin gereği olarak buna müsade etmesi gerekir, gayet makul bu… Fikirlerin baskılanması, fosillerden korkulması, kitap yakılmaya kalkılması artık bu devrin mutlaka bitmesi gerekiyor. Bu her fikir her düşünce için bir tehlikedir bunu hiç kimsenin kabul etmemesi gerekir.
BASIN: Şimdiye dek bu yaratılışçılık düşüncesinin, yani yaratılışa dayalı düşüncenin birçok yönünün ABD de Hristiyan dünyası tarafından temsil edildiğini gördük; dolayısıyla acaba örneğin sizin bu çıkışınızın İslam Dünyası üzerinde de birtakım etkileri yansımaları olacağını düşünüyor musunuz? Daha çok buraya kaydıracağını düşünüyor musunuz bu düşünceyi?
ADNAN OKTAR: Benim çalışmalarım hem Hristiyanlık hem Musevilik hem Müslümanlık için istifade edilebilecek çalışmalar. Yaratılış inancı Tek Tanrılı bütün dinler için olumlu etki yapan bir çalışmadır.
BASIN: Bu soruya bir ekleme yapmak gerekirse acaba şu anda daha geniş bir anlamda yayıldığını düşünüyor musunuz? Müslümanlık aleminde de daha fazla temel kazandığını düşünüyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Tabiî ki.
BASIN: Azerbaycan basınından Nazar Baslı, 92 yılından beri buradayım. İstanbul'dayım. Ben Adnan Hoca ve onun etrafındaki bir arkadaşımızın sorduğu bir soru vardı. Onun zengin çocuklar etrafında var diye ama o zenginliği ben 93'te gördüm. Parasal ekonomi yönden değildi kalplerinin, gönüllerinin ve beyinlerinin verdiği ürünle ben bunları tanıdım. İnanınki kendimde bugüne kadar ilk defa Müslüman memleketten geldim Azerbaycan'dan. İlk defa ben namaz kılmayı ben burada öğrendim. O zengin çocuklar bana öğretti. Bunun hiçbir yerle bağlantısı yok. Bu bir gerçektir yeni bir insanın yetişmesinden, insanın kendi dinini kaymasında, geri dönüşünde büyük rolü olan insanlara teşekkürden başka bişey söylenilmez ama, bilim adamı olarak 8 kitabın yazarı olarak ben Adnan Oktar'a demin de söylediğim gibi kitaplarına baktığım zaman acaba hangi kitabı bende yok diye onu düşündüm, kaldı deminden beri sorulan sorular özellikle Türklük, Müslümanlık İslamcılık üzerine ağırlık verdiler ama ben Elhamdülillah Türk'üm Müslüman'ım ve dinim de İslam. Biz seneler boyu Rusya'nın etkisi altında kaldık ezildik, buna rağmen dinimizden dönmedik ve Adnan Oktar'ın kitaplarına geldiğinde ben ilk defa 95-96 da Azerbaycan'a gittiğim zaman arkadaşlarımın raflarında o kitapları gördüm şaşırdım. İlk sorum siz Adnan Oktar'ı tanıyor musunuz ve nasıl tanıyorsunuz oldu. Ve onların hepsi bilim adamıydı ve aldığım cevap aynen size aynen aktarıyorum yani lütfen yanlış anlamayın "Bilmediğimiz çok şeyleri buradan öğrendik" yani demin komünizm, kapitalizm, sosyalizm diyoruz evet ama yanlış eğitim aldık ama sonradan böyle bilim adamlarının eserleriyle onların etrafında birleşen aydınlarla gerçeklerimize kavuştuk. Bunun için teşekkür ediyoruz ama bundan başka Adnan Bey'e bir sorum olacak tabi bu da siyasete bağlı acaba …
Yani bir insanın eğitimden daha fazla onun topluma kazındırılması önemlidir. Bu gün Rusya'da da yalnız Azerbaycan değil Türk Cumhuriyetlerinin hepsinde biliyorlar. Adnan Oktar'ı O'nun kişiliği değil O'nun bir bilim adam olarak tanınmasıdır. Bu da tabi gurur verici bir şeydir. Siyasete geldiğimizde Adnan Bey tabi Sizin bilim adamı olduğunuzu bu kişiliğinizi biliyoruz. Çalışmalarınızı da biliyoruz. Bugün Türkiye'nin Türk dünyasına uyguladığı politika ve onun genellikle dış ve iç politikasında herhangi bir yanlışlığı veya geç kalmayı görüyor musunuz? Ve Kendinizi siyasetin içinde görmek ister misiniz?
ADNAN OKTAR: Kendimi siyasette görmek istemem. Onu söyleyeyim bir kere. Fakat tabi Türk devletleri ile Türkiye'nin çoktan birlikte olması gerekiyordu şu ana kadar bu gereksiz bir gecikmeyle devam ediyor. Konya ili neyse Azerbaycan'da odur. Eskişehir neyse Türkistan'da odur. Bu devletlerin tek bir çatı altında birleşmeleri ve kardeşce Dünya barışını koruyacak bir güç olarak aydın çizgide, sevgi dolu, şefkati, merhameti insanlığa sunarak bir bölgede denge unsuru olmasında çok büyük fayda var ve bunun gecikmemesi gerekiyor. Türkiye eğer bölgede ağırlığını koyarsa anarşinin, terörün en yoğun olduğu bölge de huzura kavuşacaktır. Yani Türkiye'nin bölgede lider olması çok hayati bir konu. Türk Milleti'nin çok hoş insani özellikleri vardır. Sevgide, şefkatte, merhamette, misafirperverlikte, insancıllıkta dünyaya örnek olacak çok üstün yetenekleri vardır. Bu yetenekte olan insanların bölgede denge unsuru olmasında da çok büyük fayda vardır.
"Türklük ve Müslümanlık birbirinden ayrılamaz bir yapıdır Türkiye'de eskiden beri böyledir bu.. Türk
diyence Müslüman akla gelir, Müslüman deyince Türk akla gelir. Bizim
milletimiz genelde güzel huyludur ve sevecendir. Hoş görülüdür
misafirperverdir.
İnsanların çekindiği katı din anlayışıdır. Bu
hakkikaten hepimiz için bir tehlikedir." |
BASIN: Türkiye'deki Mason dernek ve localar açık mı kalmalı sizce? Kapatılmalı mı? Neden?
ADNAN OKTAR: Ben kapatılmaya, baskıya, fikirlerin engellenmesine daima karşıyım. Tabi localar açık olsun, tabiî ki Masonlar hür olsun. Ama bu gizlilik ortadan kalkmalı, karşılıklı demokratik eleştiriye zemin açılmalı ve bu insanların daha olumlu düşünebilmesi için elastiki düşünmelerini sağlayacak bir fırsat verilmeli. Katılık çok kötü ama ben hiçbir fikrin hiçbir düşüncenin kapatılmasını engellenmesini, insanlara bir zarar vermedikten sonra kabul edemem. Ama vatana, millete, devlete zarar veriyorsa tabiî ki her türlü eylemin, her türlü yapının engellenmesi gerekir. Demokraside vazgeçilmez kural bir başka insana zarar vermemektir.
BASIN: Vakıflarınızın yapısı hakkında bilgi alabilir miyiz? İlk bölümde TSK' ya yapılmasını arzu ettiğiniz yardımlardan yola çıkarak sorayım bu soruyu, aldığınız ve yaptığınız maddi yardımlar hakkında bilgi alabilir miyiz? Hem vakıfların yapısı hem de maddi olarak.
ADNAN OKTAR: Bir vakıf başkanımız sağımda diğer vakıf başkanımız da solumda duruyor. Sorumlu ve yetkili olan kişiler onlar dolayısıyla o vakıflar adına benim bir açıklama yapmam doğru olmaz.
TARKAN YAVAŞ: Daha sonra mı şimdi mi cevap vereyim isterseniz daha sonra cevap vereyim bölmeyelim?
BASIN: Arkadaşlar da belki başka şeyler sormak isterler
TARKAN YAVAŞ: Kısaca bir şeyler söyleyelim isterseniz. Ne sormuştunuz tam olarak?
BASIN: Vakıflarınızın yapısı ve maddi anlamda aldığınız ve yaptığınız yardımlar hakkında yani varsa öyle bir sistem.
TARKAN YAVAŞ: Yapı olarak vakıflar, burada Türkiye'de vakıflar kanununa tabi, bağışlar alıyor, bağışlarla yaptığı faaliyetleri sürdürüyor. Bu bağışlar da tabi ki fatura karşılığı. Son derece açık ve vakıflar müdürlüğünün her sene yaptığı teftişlerle, açıkça ortaya konmuş. Bağışlar ve yaptığımız faaliyetler de ortada. Bilim Araştırma Vakfı 1990 yılında kurulmuş bir vakıf ve 1990 yılından beri yurt içinde ve yurt dışında yaklaşık üç bin tane konferans yapmış bir vakıf. Bu konferanslarda uzman insanlar özellikle tabi ki fahri başkanımız Sayın Adnan Oktar'ın kitaplarına dayanılarak evrim teorisinin geçersizliği ve yurt dışında da birçok Türkiye'yi ilgilendiren dış politika konularında konferans veren insanlar var. Buna bağlı olarak gene birçok yayın, sergi ve multivizyon gösterisi yapmış bir vakıf ve bu faaliyetlerimiz devam ediyor. Çoğunlukla vakıf camiası etrafında ve vakıf faaliyetlerine destek veren gönüllü insanların yardımlarıyla devam ediyor.
BASIN: Kaç kişiden bahsedebiliriz?
TARKAN YAVAŞ: Şimdi şöyle, vakıflar kanununa göre vakıf, dernekler gibi üye alamıyor, belli bir sayıda kalıyor. Ama şöyle söyleyeyim, Harun Yahya sitesi ve diğer benzer internet siteleri Bilim Araştırma Vakfı sitesini, ve bunların hepsini toplam giriş 6 milyon kadar insan her ay bu siteleri ziyaret ediyor ve yine bir milyonun üstünde belgesel, film, kitap ve ses CD'si gibi ürünleri bilgisayarlarına indiriyorlar ve yaklaşık 170 ülkeden internet sitelerine girişler oluyor Tam 200 farklı internet sitesi var ve dolayısıyla çok ciddi anlamda dünyada etkisi ve takipçisi olan faaliyetler bunlar.
BASIN: Her ay bir milyon kişi?
TARKAN YAVAŞ: 6 milyon kişi giriyor.
BASIN: Her ay 6 milyon kişi ziyaret ediyor, 1 milyon kişi indiriyor.
TARKAN YAVAŞ: Evet, bir milyon eser indiriyor, kitap, ve ücretsiz olarak.
BASIN: Bunun dışında maddi bir yardım yapmıyorsunuz o zaman maddi yardım anlamında vakfın başka bir kuruma ya da kuruluşa yaptığı bir yardım yok, yalnızca kültürel faaliyetlerden mi bahsediyoruz?
TARKAN YAVAŞ: Tabi, kültürel faaliyetleri doğrultusunda bu bağışları kullanıyor vakıf.
BASIN: Kitapla ilgili biraz detay verebilir misiniz? Kaç ülkeye dağıtıldı, kaç dile çevrildi ve kaç kilo?
ADNAN OKTAR: 6 kilo küsur herhalde. Fakat diğer sorularınızın muhatabı yayın evi. Onlardan çok detay bilgi alabilirsiniz. Gerçekten o konuda benim detaylı bir bilgim yok.
BASIN: Benim anladığım kadarıyla 250'den fazla kitap yazmışsınız. Öncelikle şunu sormak istiyorum, acaba bu kadar vakti nereden buluyorsunuz bütün bu kitapları yazmak için ve bir de bu fikirlerinizin İslam aleminde kabul edildiğinden bahsettiniz bununla ilgili bir yorum alabilir miyiz? Yani bunu nerden, hangi görüşten hareketle bunu söyleyebiliyorsunuz?
ADNAN OKTAR: İslam ülkelerinde kitapların satışı çok yüksek. İslam ülkelerindeki din alimlerinin din bilginlerinin övücü sözlerinden anlıyoruz, onların beğenilerinden anlıyoruz, internetten indirilen kitap sayısının yüksek olmasından anlıyoruz.
BASIN: Bu kadar zaman, nasıl zaman buluyorsunuz demişti ikinci…
ADNAN OKTAR: Ben çalışmalar yaparken İngilizce, Fransızca, Almanca, her dilde benim arkadaşlarım bana bu tarz kitapları tercüme edip hazır olarak getirirler, hatta kritik de yaparlar, ben onları bir araya getirip yorumlayıp editöre veriyorum yani daha pratik ve daha kolay bir yöntem kullanıyorum. O yüzden böyle süratli oluyor, yani normal bir yazar hem kendi tercüme eder kendi araştırır, kendi bu işlerle ilgilenir, ben o ara çalışmaları ekip halinde arkadaşlarımla yapıyorum, o yüzden böyle kolay oluyor.
BASIN: Adnan Bey size bir soru, öncelikle teşekkür ederim. Ben Moskova'da eğitim aldım ve sizin iki tercüme kitabınızı okudum. Sizin gibi birinin kitabı elime geçtiği için çok çok mutlu oldum. Sonra da düşündüm ki Türkiye'deyken bu kitapları araştırıp okuyup incelemeliyim. Sizi şahsen görebilme imkanını bana tanıdığı için arkadaşıma çok teşekkür ederim. Her zaman sağlıklı olmanızı diliyorum. İkinci sorum ise yeni bir kitabınız var mı, yeni bir yazınız var mı?
ADNAN OKTAR: Kitap, bu hazırladığım ansiklopedinin devamı var. Dördüncü cildi bitti, üçüncüsü zaten basıldı. Şimdi beş ve altı için çalışma yapıyorum, onun üstüne yoğunlaşıyorum, yoğunlaştım evet.
BASIN: Evet, size her zaman başarılar diliyorum.
ADNAN OKTAR: Teşekkür ederim, çok sağolun.
BASIN: Şu anda acaba vakfın başkanı neden bu toplantıyı şu anda basınla yani böyle bir toplantıyı gerçekleştirmeyi istediniz, asıl olarak amaç nedir basın toplantısında?
" Bu insan yakma,
kitap yakmaların durması ve mantıksızlığın
üzerine açıklamalar
yapıyoruz, yani bunları topluma ve
tanıdıklarımıza anlatmaya çalışıyoruz.
Baskının, şiddetin doğru
olmadığını, terörün doğru olmadığını, her şeyi
sevgiyle, barışla,
kardeşlikle, demokrasi içerisinde
halledebileceğimizi
söylüyoruz." |
ADNAN OKTAR: Birçok nedeni var. Birçok yanlış anlaşılma var, mesela ısrarla kitapların lise öğrencilerine gönderildiği iddia ediliyor; halbuki tek bir lise öğrencisine kitap gönderilmedi. İkincisi, bilim adamlarına gönderildi, ve kritik yapma amacıyla gönderildi üçüncüsü kitabın yasaklanması talebi var, bu çok çirkin, çok zavallıca ve çok aciz bir üslup. Fikre karşı fikirle çıkılır. Mesela bu kitap eğer yanlışsa, anlatılanlar yanlışsa, bunu anlatan bir kitapçık çıkarılır konu biter. Ama kitabı yasaklayın, işte yazarı tutuklayın, PKK'nın yayın organı bir gazetede yakılmamdan bahsediliyor, yani benim bizzat yakılmamdan bahsediliyor. Hürriyetin başlığını almış, Hürriyet gazetesinin "Adnan Hoca şimdi yandı" diye sür manşetten verildi biliyorsunuz, yargıtayın kararının iki gün öncesinden açıkladı. Yargıtay daha kararın altına imza atmadan iki gün önce "Adnan Hoca yandı, şimdi yandı" diye açıkladı. PKK' nın yayın organı diyor ki: Bu yakmanın olması için, neler olması gerekiyor onları saymış.
Yani fiili yakmadan bahsediyor. Biz de bu insan yakma, kitap yakmaların durması ve mantıksızlığın üzerinde açıklamalar yapıyoruz, yani bunları topluma ve tanıdıklarımıza anlatmaya çalışıyoruz. Yani baskının, şiddetin doğru olmadığını terörün doğru olmadığını her şeyi sevgiyle, barışla, kardeşlikle, demokrasi içerisinde halledebileceğimizi söylüyoruz. Mesela Darwinistlerin tatlı rüyası kitabın yasaklanması, dünya çapında yasaklanması. Yani şu an onların tatlı rüyası, ısrarlı talep bu, halbuki bunu yapacaklarına on - onbeş tane evrimci profesör bir araya gelir bir kitap yazarlar, alın bu kitabın cevabı derler, konu biter. Hem cevap veremiyorlar, çünkü cevap veremez çünkü doğru anlatılanlar, yani nasıl cevap versin, doğru olduğuna adı gibi emin, o yüzden de sadece yasaklanmasını talep ediyorlar. Hatta birçok ülkede Milli Eğitim Bakanlığı'yla yapılan inceleme talepleriyle birlikte, Milli Eğitim Bakanlığı'nca yapılan teknik incelemelerde kitabın gerçekten çok etkili olduğunu ve bu yüzden yasaklanması gerektiğine dair raporlar var. Yani bu çok çok mantıksız ve çirkin. Bunları anlatmak, bir yönüyle bunları anlatmak amacımız.
BASIN: Hangi ülkelerin burada Milli Eğitim Bakanlıkları inceleme yaptı dediniz? Birçok ülkenin, hangi ülkeler olabilirler bunlar? Örnek verebilir misiniz?
ADNAN OKTAR: Fransa'nın var, bir ülke daha var, belgesini getireyim oradan isterseniz, Belçika evet.
BASIN: Peki yasal süreç başlatmayı düşünüyor musunuz? Bunlara karşı.
ADNAN OKTAR: Biz güneşi yasaklasak, ne kadar yasaklayabiliriz, şu an içeri doluyor güneş.
Yani yasaklamayla halledebilecek bir konu değil.
BASIN: Ama yargı süresi başlatma…
ADNAN OKTAR: Ama olabilir tabi o doğru, çünkü güzel bir fikir, ona hemen başlayalım. Hem de çok güzel bir fikir. Evet, soru sormak isteyen başka kimse yok herhalde?
BASIN: Geçmişte bir dönem hapiste yattınız yanlış hatırlamıyorsam.
ADNAN OKTAR: Evet, iki kere.
BASIN: Girmeden önceki Adnan Oktar, çıktıktan sonraki Adnan Oktar arasında bir fark var mı, fikirleriniz değişti mi?
ADNAN OKTAR: Fikirlerimden dolayı hapis yatmak; benim için bir şereftir. Hapse şerefle sevinçle girdim, şerefle ve sevinçle de çıktım. Beni bu tip olaylar açar; daha şevklendirir, azmimi arttırır, daha faydalı, daha atak olmamı sağlar.
ADNAN OKTAR: Buyurun.
BASIN: Politikayla ilgilenmediğinizi söylediniz, sebeplerini öğrenebilir miyiz acaba?
ADNAN OKTAR: Ben bilim adamıyım, araştırmacıyım, yazarım. Siyasetçi değilim, siyasetçi olursam çok normal ama şu an öyle bir kararım yok. 1986'da hapse girdiğim davadan sonra beraat etmiştim. Hem bir yıl yattım fakat sonra beraat ettim. Fikir suçlusu olarak yargılanmıştım, beraat ettim. Son hapis yattığımda da, yine aynı davadan aynı suçlamadan genel anlamda beni de içine alacak şekilde beraat ettim. Yani fikirlerimden dolayı şu ana kadar dünyadaki bütün suç çeşitleri iftiralar üzerime atıldı ve sürekli de beraat ediyorum. Akla hayale gelen her türlü iftiralar atıldı, kokain kullandığım iddia edildi. Ondan da beraat ettim. Emniyetteyken yiyeceğime ve içeceğime karıştırılarak kokain verilmişti. Bunu mahkemede ispat ettim. Evimde de kokain bulundu bunun da dışardan konulduğunu ispat ettim, ve beraat ettim ben bu suçtan da.
İnancımdan dolayı düşüncelerimden dolayı bu tip olaylar yine olabilir yine hukuka güveniyorum, yine olumlu neticeler oluşacaktır, yine hak yerini bulacaktır. Dolayısıyla ben bu tip baskılardan dolayı fikirlerimden vazgeçmem. Her fikir adamının gerçek fikir adamının her dava adamının karşılaşacağı normal olaylardır bunlar. Ben de bunları çok normal karşılıyorum.
BASIN: İmza gününüz oldu mu hiç?
ADNAN OKTAR: Çok eskiden oldu Yahudilik Masonluk kitabı için olmuştu bir tek onu dışında pek olmadı.
BASIN: Olmasını ister miydiniz?
ADNAN OKTAR: Olabilir tabi neden olmasın.
Özetle bugüne kadar benim aleyhimde faaliyet yapan hiç kimseye kırgın değilim. Küskün değilim. Bundan sonra yapacak olanlara karşı da öfkem yok. Ben genellikle affedici bir insanım, şefkatliyim, dolayısıyla yani bir kısım basın benim onlara karışı öfkelendiğimi ve olumsuz gözle baktığımı düşünüyor olabilirler. Benim öyle bir bakış açım yok, onlar kader içinde Allah'ın onlara çizdiği kaderi yaşıyorlar. Kaderlerinin dışında bir şey yapmıyorlar. Onun için ben onların hepsinde hayır görüyorum. Hikmet görüyorum. Dolayısıyla da olumsuz etkilenmiyorum. Bu konuda çok müsterih olabilirler. Kaderin dışında hiçbir şey olmuyor.
BASIN: Türkiye'deki birçok bilimci evrim konusunda görüşmek için kendilerini pek rahat hissetmiyorlar. Çünkü daha önce dava açma gibi finansal yargılar olmuş dolayısıyla bu sizin söylediklerinizle çelişiyor. Şefkatli bir insan olduğunuzu söylediniz. Açık tartışmadan yana olduğunuzu söylediniz. Öte yandan böyle bir durum söz konusu.
ADNAN OKTAR: Örnek verebilir misiniz? Daha iyi anlamam açısından.
BASIN: Şu anda mahkeme sayısıyla ilgili bir sayı veremiyorum ancak birçok bilim adamıyla konuştuğum zaman bana bunu söylediler. Kendilerinden bu yorumu aldım.
ADNAN OKTAR: Hayır, öyle bir şey yok. Ben fikir özgürlüğünü savunduğumu açık açık beyan ettim. Özellikle bilim adamlarına son derece saygılıyım. Böyle hiçbir dava yok böyle hiçbir olay da yok. Bu tamamen kuru bir iddiadan ibaret. Gelsinler her zaman misafirim olarak da davet ediyorum. Görüşelim, öyle bir şey kesinlikle olmaz. Öyle bir şeye inanmalarını da garip karşıladım. Öyle bir şey olmaz. Bilim adamları istediği gibi özgür düşünür. İstediği gibi de konuşur. Son derece saygılı olurum. Şu ana kadar da hep öyle oldu. Orda bir yanlışlık var.
ADNAN OKTAR: Buradaki insanların bir çoğu da Darwinist ama ben son derece saygı duyuyorum, hürmet duyuyorum.
BASIN: Çalışmalarınızın diğer ülkelerde yayınlanması için yeterli maddi kaynak bulunduğu taktirde bu çalışmalarınıza ağırlık vereceğinizi söylemişiniz en başta. Stratejik bir planlamanız var mı? Öncelikli ülkeler hangileri? Ya da bölge olarak öncelikle biz şu bölgelere kitap yayını yapmak isteriz gibi bir plan program söz konusu mu?
ADNAN OKTAR: Daha çok Darwinizmi tabi daha iyi özümsemiş, Darwinizm konusunda iddialı ülkeler daha ön planda olması gerekir tabi. Yani Darwinizm'le alakası olmayan bir ülkede anti Darwinist bir çalışmanın bir mantığı olmaz. Darwinizm'in en yoğun olduğu ülkeler iyi savunulduğu ülkeler, felsefenin güçlü olduğu ülkeler tabi daha muhatabımız olacak ülkelerdir.
BASIN: Fransa diyebilir miyiz?
ADNAN OKTAR: Şu ana kadar bu tarz oldu gördüğüm kadarıyla, Avrupa ülkeleri zaten bu tarzdır. Rusçaya da çevrildi, Çinceye de çevrildi. Aslında bir ülke farkı da yok gibi görünüyor şu an. Evet, Çin ve Rusça hatta Hintçe'ye çevrildi hatırladığım kadarıyla. Belirli bir dar bölge yok aslında.
BASIN: Günümüzde İslam Alemi, dünya ve insanlık nereye doğru gidiyor? Çünkü gördüğümüz kadarıyla hep İslam aleminde kan ve gözyaşı var. Çeçenistan'da, Keşmir'de, Afganistan'da, Irak'ta, Filistin'de yani nereye doğru gidiyor? Bunu biraz anlatabilir misiniz?
ADNAN OKTAR: Bunlar güzel bir doğumun sancıları. Dünya çok güzel aydınlık günlere doğru gidiyor. Buna bir tabirle de Altın Çağ diyebiliriz. Barışın, kardeşliğin, sevginin, demokrasinin, estetiğin, güzelliğin hakim olduğu bir dünyaya doğru gidiyoruz. Buna biz ahir zaman diyoruz. Hristiyanlıkta da vardır Ahir Zaman olarak geçer. Yahudilikte de geçer ahir zaman olarak geçer. Kutlu ve güzel bir devirdir. Bunun öncesinde bu tip savaşlar, kargaşalar, acılar ve zulümler olacağı da bilinen bir gerçektir. Bu üç kitapta da belirtilir. Peygamberimizin hadislerinde de bu devir çok detaylı açıklanır. 10-15 yıl sonra bu dediklerimin gerçekleştiğini inşaAllah hep beraber görürüz.

|