Ana Sayfa
9.Sayı Dergi Hakkında
9.Sayı İçindekiler
1.ve 2.Sayıdaki Yazarlar
İlanlar & Duyurular
Tanıtımlar & Konferanslar
MP3 formatında
 
Türk İslam Birliyi - Harun Yəhya
Sitede Yazılarının Yayınlanmasini İstəyirsinizmi?
Basında Türk İslam Birliyi
Kuran'da İştirak edən Birlik Ayələri
Müslümanlar Birdir Qardaşdır
Peygamberimizin kitapehline davranışı, bütün Müsəlmanlara nümunə olmalı
Türk İslam Birliyi, Qərb mədəniyyətinin zəmanətidir
 

Sn. Adnan Oktar'ın Hilal Tv İçin Verdiği Röportaj

3 Aralık 2007-İstanbul

Murat Çiftkaya: Sevgili dostlar merhaba sözün gücüne hoş geldiniz. Yeni bir hafta yeni bir konu ve yeni bir konuk. Aynı zamanda fark etmişsinizdir yeni bir ortam. Bu hafta bir değişiklik yaptık, sütüdyomuzdan çıktık konuğumuzun mekanından inşaAllah programımızı gerçekleştireceğiz. Efendim Türkiye’de Darwinizm, Evrim Teorisi, yaratılışçılık dediğimiz zaman herhalde akla gelen tek isim nerdeyse tek isim bu günlerde Harun Yahya ya da Adnan Hoca, Adnan Oktar dediğimiz kişi. Son aylarda artık sınırlarını Türkiye'nin de dışına taşırıp, Türkiye sınırlarını da aşıp Avrupa ülkelerinde, Fransa’da üniversitelere, kütüphanelere, okullara gönderdiği o büyük ağır çok güzel hazırlanmış Yaratılış Atlasıyla gerçek anlamıyla bir paniğe yol açmış, insanların özellikle Evrim Teorisi taraftarlarının ne yapacaklarını şaşırmalarına yol açmış bir kişi. Biz de, hem faaliyetlerini hem şurada bu şekilde hakkında soru işaretleri olan bu insanın, bu fikir önderinin, evine misafir olduk ve inşaAllah kendisiyle aklımızdaki soruları belki çoğunluğun, çoğunuzun aklında aklınızda mevcut olan soruları tartışmak üzere kendisini ziyarete geldik. Hoş geldiniz diyelim aslında biz misafiriz ama yine de program itibariyle hoş geldiniz Sayın Hocam.

Adnan Oktar: Hoşbulduk, teşekkür ederim, sağolun, merhaba.

Murat Çiftkaya: Şimdi bizim hocam usulümüz birimiz takdim ediyoruz programı diğeri ilk soruyu soruyor. Bu yüzden de ilk soruyu sorması için inşaAllah Yusuf'a ben sözü veriyorum. Buyur Yusuf.

Yusuf Özburun: Şimdi sizin çalışmalarınızla özdeşleşmiş bir husus var uzun zamandır bu konuya ta başından beri belki 79-80'li yıllardan itibaren emek veriyorsunuz. 250'yi aşkın yayınınız var yani internette bunlar belki milyonlarca insana ulaşıyor. Ben şunu sormak istiyorum. Hem bu son Fransa’daki olaylarla da bağlantılı olarak yani o Avrupa Birliği'nin de gündemine oturan hadiseyle başlayalım istiyorum. Sonra zaman zaman başka noktalara gireceğiz. Bu Evrim meselesine, Darwinizm meselesine neden bu kadar önem veriyorsunuz yani bu işe niye bu kadar yoğunlaşıyorsunuz? Hani diğer başka birçok mevzular var sizin de ilgi alanınıza giren, düşünce dünyanızı işgal eden ama bu konuya çok özel bir ihtimam gösteriyorsunuz ve müthiş derecede bir enerjiyle yoğunlaşıyorsunuz. Bununla başlarsak çok memnun oluacağım. Neden Darwinizm?

Adnan Oktar: Evet Darwinizm, 150 yıldan beri Müslümanların gözünden kaçan asıl Müslümanlığı köşeye sıkıştırmaya çalışan, Müslümanların asıl başının belası olan, asıl Deccali olan fikir sistemidir. Fakat Müslümanlar bunun pek farkına varamamıştır, yani bunun çok altta alelade bir teori olduğunu ve çok alelade bir olay olduğunu hatta bittiğini çoğumuzdan duyarız 15 yıl önce bitti 20 yıl önce bitti, Darwinizim mi var? Halbuki sormaz Müslüman yani ben niye bu durumdayım? Müslümanlar niye bu durumda, bütün bu İslam alemi niye böyle esir, niye böyle perişanız, niye elit kısım genellikle Müslümanları ezer bunun kökeninde ne var dememişlerdir. Halbuki dikkatlice incelendiğinde ben Müslümanım diyen insanlarda dahi bir çok insanda ve özellikle yönetici insanlarda Darwinizmin çok köklü ciddi bir din olarak bilinçaltlarında yahut bilinçüstlerinde olduğunu görüyoruz.

Murat Çiftkaya: Ki zaten Darwinizim dediğimiz zaman bir bilim teorisi olmasına rağmen Darwinizme inanmaktan bahsediliyor değil mi?

Adnan Oktar: Tabiî ki.

Murat Çiftkaya: Sanki inançmışçasına, inanmaktan inanmamaktan bahsediyoruz.

Adnan Oktar: Bir de bu çok bağnaz bir din, mesela eğer taraftarı olmazsan aforoz edilirsin. Üniversitedeysen atılırsın, mesela bir devletin bir yönetimine gelmek istiyorsan başın belaya girer. Bir topluluk içindeysen baskı görürsün. Bunu Müslümanlar pek önemli görmediler. Halbuki bütün bu çekilen ezaların, cefaların bu anarşinin, terörün, ızdırapların kökeninde Darwinizm vardır. Akılcı incelendiğinde bu görülür. Eğer Darwinizme karşı çok köklü ciddi bir mücadele yapılsa, böyle bir nevi dünya çapında ciddi bir mücadele yapılsa, iyice köşeye sıkıştırılsa Darwinizm gitse, Müslümanlar üstündeki bu baskı ve azap da tamamen kalkar. Hatta dünyadaki Hristiyanların üstündeki azap da kalkar, Musevilerin üzerindeki azap da kalkar. Bütün mesele burada. Mesela Avrupa Birliği ilk başta hakikaten ben çok isabetli gördüm Avrupa Birliği ben fikir özgürlüğü olur diye düşündüm.

Yusuf Özburun: Tartışılır, gündeme gelir.

Adnan Oktar: Tabi rahat özgür ortam olur hatta istediği gibi konuşur çok medeni bir ortam olur zannettim bir de baktım ki, olay hiç öyle değil. Avrupa Birliği İslam Dini'ni kökten silmek için çok güçlü bir müessese haline dönüştürülmüş. Yani çok daha güçlü. Onun için ben şu anda şu bakış açımla Avrupa Birliği’ne kesin karşıyım artık.

Yusuf Özburun: Bu raddeden sonra diyorsunuz artık...

Adnan Oktar: Tabi tabi tabi ben Avrupa Birliği’nin dişlerini gördükten sonra, bu oyuncu yönünü ve bu karanlık yönünü gördükten sonra kesinlikle karşıyım.

Murat Çiftkaya: Nerden sonra hocam çünkü bu senenin başında Fransa’daki olayla ilgili olarak Fransız gazetecileriyle yaptığınız bir basın toplantısında Avrupa Birliği’ni destekleyen ifadeler kullandınız, bu son sizin kitap dolayısıyla çıkan tartışmalardan sonra mı fikriniz değişti?

Adnan Oktar: O bir yönü, hayır o değil asıl İslamiyet'in ve Kuran'ın yapısı hakkında özellikle Kuran'ın ortadan kaldırılması hakkında Avrupalıların samimi beyanları var. Mesela Kuran'ın yasaklanması. Bu aslında bir test edilmeydi Müslümanların test edilmesiydi ne diyorlar gibisinden. Bu testleri Müslümanlar alelade bir olay olarak görüyorlar halbuki değil. Bu ilerde yapılacak olayların ilk test kıvılcımları oluyor. Test olaylardır bunlar. Mesela bir karikatür krizi...

Murat Çiftkaya: Evet.

Adnan Oktar: Bu da bir testtir. Yani ne olacak acaba? Yani İslam Dinine, Hazreti Peygambere (sav) yönelik ağır ve galiz ifadelerle biliyorsunuz saldırdılar. Bunların bu şahısları incelediğimizde hepsinin Darwinist olduğunu görüyoruz ve hepsinin sosyalist eğilimli hatta doğrudan Marksist ve Komünist olduklarını görüyoruz. Avrupa Birliği deyince ben zannettim ki, o zaman o gene düşüncem içersinde liberal görüşlüdür yani komünizme karşıdır öyle bir şey yok. Bir kere Avrupa Birliği dine karşı. Bu çok önemli. Yani her türlü dine karşı. Bunu açık açık söylüyor bu adamlar yani bunu kapalı söylemiyorlar.

Murat Çiftkaya: Birliğin baskın fikri bu mu, yani sizde oluşan kanaati meydana getiren?

Adnan Oktar: Tabi tabi. Çok net bu yani ve buna ait binlerce yüzlerce delil var. Mesela Darwinizmle ilgili görüşleri, mesela Darwinizmle ilgili yaratılış yani Allah yarattı demeyi şu an yasakladılar. Yani bu çok müthiş bir şey ve Avrupa Birliğinden çıt yok. Bu yanlışlıkla olmuş bir şey değil bu. Yani yanlışlıkla ağızlarından kaçmış bir şey de değil. Eğer Avrupa Birliğinin görüşü bu olmasa bütün Avrupa Birliği üyeleri buna karşı çıkardı.

Murat Çiftkaya: Evet.

Adnan Oktar: Karar memnuniyetle karşılandı. Demek ki, Allah yarattı demek suç olacak. Belki müebbet hapisle cezalandırılacak.

Murat Çiftkaya: Yani hiç de liberal tavır ve tutum içinde değiller.

Adnan Oktar: Tabi tabi liberal değiller, değiller.

Murat Çiftkaya: Sanıldığının aksine diyorsunuz?

Adnan Oktar: Yani olay pek görüldüğü gibi değil. Avrupa da özellikle aile mefhumu da ortadan kaldırılıyor. Din mefhumu ortadan kaldırılıyor. Cinsi sapıklık teşvik ediliyor.

Demek ki çok galiz bir bakış açısı ve çok karanlık bir bakış açısı adım adım ilerliyor, buyrun.

Murat Çiftkaya: Bu Yaratılış Atlasının ilk cildini Fransa'ya göndermenizin altında da bu artık şey cepheyi genişletme niyeti mi vardı?

Adnan Oktar: Tabi ki, yani Fransa dinsizliğin kalesidir Avrupa da, hatta dünyada kalesidir bütün dinsiz felsefelerin çıktığı bir yerdir biliyorsunuz.

Onun için ilk oraya atlasın gitmesiyle kendi mekanlarında müthiş bir şok yaşadılar.

Murat Çiftkaya: Gördüler bu kadar kaliteli...

Adnan Oktar: Tabi tabi tabi.

Murat Çiftkaya: Basında yansıdı panik derli toplu...

Adnan Oktar: Söyledikleri sözler dehşet ifade ediyor böyle sanki bir...

Murat Çiftkaya: Bomba atılmış gibi.

Adnan Oktar: Evet evet o tarz. Çok galiz ifadeler. Bunun sebebi şu gerçekten o kitabı okuduklarında Darwinizmin yıkılmış olduğunu anlamaları. Yani yoksa öyle muğlak bir şey görseler ortada bir şey yok o kadar şamata yapmazlar.

Yusuf Özburun: Yapmazlar doğru, kale alınmayacak olsa...

Adnan Oktar: ÊTabi tabi güler geçerler, hatta teşvik de ederler, tabiki böyle fikirler olsun...

Yusuf Özburun: Zayıf olsaydı.

Adnan Oktar: ÊTabi tabi böyle anlatılsın derler.

Murat Çiftkaya: Bu biraz önce söylediğiniz şey ile ilginç bir şey oldu, ekim ayında ben devamını getiremedim takip edemedim. Bu iş Avrupa Birliği yetkili kurumlarına aktarılmış.

Yusuf Özburun: Havale edildi.

Adnan Oktar: ÊTabi tabi.

Murat Çiftkaya: Ne oldu onun sonucu?

Adnan Oktar: Êİşte orada yasaklandı.

Murat Çiftkaya: Öyle mi,

Adnan Oktar: ÊTabi yasaklandı, yani Allah yarattı demek yasak hale getirildi.

Murat Çiftkaya: Bu Avrupa Birliğinin resmi kararı?

Adnan Oktar:ÊTabi tabi resmi karar olarak, yani yasa kararı aldılar ve şimdi ve bunu bir insanlık suçu olarak görüyorlar. Bu çok önemli. İnsanlık suçu genellikle biliyorsunuz müebbet hapisle cezalandırılan bir suç olarak biliniyor. Yani olayı buraya kadar dahi getirebilirler. Yani çünkü bizim diyor yüzlerce yıllık kültürümüzü ortadan kaldıracak bir fikir bu diyor. Okuduklarında da gerçekten etkileyici olduğuna kanaat getirmişler, bu yönde de bakanlık onlara rapor vermiş. Yani normal ortada olan birisi eğer bunu okursa kesin kanaati bu yönde olur demiş. Karar almalarında da ana etkenlerinden biri de bu. Yoksa yaratılış ile ilgili çok kitap var.

Murat Çiftkaya: Doğru, evet çok.

Adnan Oktar: Hatta Tevrat ve İncil de zaten yaratılışı anlatıyor, yüzbinlerce dağıtılıyor. Onların öyle bir sonunu yok. Bunun ilmi ve bilimsel olarak ortadan kaldırılması onlar için çok büyük sorun, yani köşeye sıkıştıkları dehşete düştükleri nokta bu.

Murat Çiftkaya: Şimdi zaten yolda gelirken Yusuf’la da onu konuşuyorduk, evrim teorisine ya da Darwinizme inanan insanların çoğu aslında içeriğini çok fazla bilmiyor. Ama öyle bir izlenim, hakimiyeti var ki öyle bir hava oluşturuluyor ki, budur diyor ve insanlar da genel geçer akıma uyarak buna inanıyorlar. Şimdi bu sizin faaliyetlerinizde hem o atlas kitabının etkileyiciğinde, ağırlığında, kalitesinde vesairesinde içerikle beraber bir taraftan da etkileyicilik ön plana çıkıyor. Bunu galiba baştan planlamıştınız ve bütün okullara, bütün üniversitelere, bütün kütüphanelere göndererek de bir anlamda bu Darwinizmin kamuoyundaki etkisinin içerikten bağımsız olarak etkisinin kırılmasına yönelik olarak da bir şeyiniz vardı değil mi planınız vardı?

Yusuf Özburun: Çabanız?

Adnan Oktar: ÊAslında işin doğrusu çok güçlü bir vuruş oldu. Çok çok şiddetli bir vuruş oldu. Yani şu an bir sessizlik içindeler ama bu adeta ilacın yavaş yavaş kana karışması gibi şu an. Gittikçe dozu ve etkisi yükselen bir ilaç konumunda şu an. Çünkü o kitap bir yerde duruyorsa adam birisi gelir iki sayfa açıp okusaÊ bile kanaati gelir.

Yusuf Özburun: Doğru.

Adnan Oktar: Üç beş sayfa; hatta hiç okumasa bile buna böyle bir cevap verilmiş bu kitapta denildi mi psikolojik olarak çöker.

Murat Çiftkaya: Yasaklanmışsa caziptir de.

Adnan Oktar: Bunu okumadan en azından biraz incelemeden artık Darwinizm hakkında fikir yürütemez. Ama biraz da okuduğunda konu biter zaten. O yönden çok iyi.

Yusuf Özburun: Evet şu ilginç, siz Darwinizmin aynı zamanda hem terörizm ile hem o yıkıcı bütün ideolojilerle bağlantısını da ortaya koyuyorsunuz ve mayalayıcı bir özelliği olduğunu o mayanın değiştirilmeden efendim onun üzerine gidilmeden diğer birçok meselenin de halledilmeyeceğini söylüyorsunuz. Bu bakımdan da ilginç geldi bana.

Adnan Oktar: ÊTabi Birinci Dünya Harbinin, İkinci Dünya Harbinin kökeninde marksizmin faşizmin kökeninde doğrudan Darwinizm var.

Murat Çiftkaya: Hatta PKK’ya bağlantı kuruyorsunuz.

Adnan Oktar: ÊPKK'nın, tabi. Doğudaki terör örgütünün ana ideolijisi markisizmdir; marksizim, Darwinizim olmadan mümkün değil olmaz. Yani marksizmin hayat damarıdır Darwinizm.

Yusuf Özburun: Çünkü sınıf ayrımı üzerine kurulu.

Adnan Oktar:ÊTabi tabi tabi.

Yusuf Özburun: Sınıf ayrımı da Darwinizme kadar gidiyor.

Adnan Oktar: Hayır, Darwinizm yoksa zaten marksizim yoktur, konu kökten biter öyle bir şey olmaz. Burada en büyük hata en büyük eksiklik; sivrisineklerin bataklığını kurutmamak. Ben diyorum ki bataklıktık Darwinizmdir, materyalizmdir. Yani bunu bize bıraksınlar, biz gidelim yapalım Bilim Araştırma Vakfı olarak yapalım diğer vakıflar olarak yapalım. Yani sadece yolumuz açılsın bizim. Materyalizmin sonunu getirecek ilmi çalışmayı çok rahat yaparız. Yapacak güçteyiz. Ama yeter ki bağlar çözülsün yollar açılsın.

Yusuf Özburun: Engeller kaldırılsın.

Adnan Oktar: Tabi engeller kaldırılsın.

Yusuf Özburun: Ama sürekli de böyle bir engellemelerle karşılaşıyormuşsunuz gibi...

Murat Çiftkaya: Türkiye’de...

Yusuf Özburun: Türkiye’de bir atmosfer var, bunu görüyoruz yani medyayı takip eden, az çok sağı solu okuyan insanlar.

Murat Çiftkaya: Devlet kütüphanelerinde bile Fransa'da aşırı laik bir ülke olarak belki olabilir ama Türkiye’de nüfusun yüzde 99'unun Müslüman olduğu bir ülkede dahi değil mi kütüphanelere girmesi yasak, bir vali galiba bir olabilir tavsiye kararı aldı o dahi medyada büyük bir olay haline getirildi.

Yusuf Özburun: Olay haline dönüştü.

Murat Çiftkaya: Ne diyorsunuz bu konuda?

Adnan Oktar: Darwinizmi savunan eserler bakanlık talimatıyla tavsiye edilirken, Darwinizm bir aldatmacadır oyundur sahtekarlıktır diyen ve bunu ilmi olarak ispat eden bir eserin yasaklanması akıl alacak gibi değil tabi. Yani tehlikenin büyüklüğünü göstertiyor bu, demek ki çok büyük bir olay. Hani yirmi yıl önce bitmişti Darwinizm? Peki niye o zaman mesela Profesör Adem Tatlı neden Darwinizme karşı diye üniversiteden atılmış?

Murat Çiftkaya: Yirmi sene önceki kitabından dolayı değil mi?

Adnan Oktar: Tabi tabi 20 sene önceki kitabından dolayı. Neden bir profesör çıkıp ben Darwinizme karşıyım diyemiyor üniversitede resmi olarak, niye dediğinde hemen atılıyor? O zaman 20 yıl önce Darwinizim bitti sözü doğru değil. Demek ki en büyük birinci tehlike....

Murat Çiftkaya: Hala gündemde, canlı, dinamik.

Adnan Oktar: Tabi. En büyük birinci tehlikedir.

Yusuf Özburun: Şimdi sizin bu sistemli çalışmanız. Ben biraz da başkaca yani sizin etrafınızda oluşturulan soru işaretlerine de geçiş yapmak istiyorum.

Adnan Oktar: Tabi tabi buyrun.

Yusuf Özburun: Bu engellerle bağlantısını kurarak. Birtakım engellemelerin altında bunlar yatıyor tabi. Bir defa sistemli çalışıyorsunuz. Müthiş kaliteye önem veriyorsunuz. Bir ekip ruhuyla çalışıyorsunuz, ki çalışmalarınızın hazırlanmasında sizin beyanatlarınız var yani biz bunu bir ekiple hazırlıyoruz. Ondan sonra ben üzerinde çalışıyorum ve yayınlarımı yapıyorum diye söylüyorsunuz. Şimdi bu şu soru işaretlerini uyandırıyor. Söylüyor ya bu kadar profesyonel çalışmanın kaynağı neresi, nerden kaynaklanıyor. Bu kadar kalite, bu kadar yaygınlık.

Murat Çiftkaya: Bilgi olarak mı yoksa?

Yusuf Özburun: Hayır yani hem bilgi hem yapılan yayın ve çalışmalar bakımından?

Murat Çiftkaya: Finansal anlamda...

Yusuf Özburun: Finansal anlamda da. Yani ortaya koyduğunuz performans ve bunun kalitesi insanları kuşkuya düşürüyor. Bu konuda ne diyeceksiniz? Yani kaliteli olması, düzenli olması güzel ama, bu soru işaretini izole edecek neler söylüyorsunuz, onu merak ediyorum.

Adnan Oktar: Samimi çalışma yapan, Allah yolunda çalışma yapan her insanın Allah yolunu açar. Yani nerden geliyor. Tabiki Allah veriyor. Samimi olunursa Allah onun yollarını açar. Ona imkan sağlar. Mesela benim arkadaşlarım bunlar 19-20 yaşındayken tanıştım. Beraber yanımda yetiştiler sayılır yani. Sık sık görüştük konuştuk. O tarz insanlar ben onları biliyorum yani ama ticarette bu kadar başarılı olmanın hiçbir açıklaması yok. Demek ki Allah hatta mucize tarzda yollarını açıyor. Bu kadar başarılı olunması mesela bu kitapların bu kadar başarılı olması. Bu kadar çok satması. İnternetten bu kadar çok indirilmesi. Mesela otuzmilyon adet kitap indirilmesi bir yılda...

Murat Çiftkaya: Müthiş. Kaç adet?

Adnan Oktar: Otuzmilyon adet. Yani bu çok çok yüksek bir miktar.

Murat Çiftkaya: Şimdi Darwinizimle ben ilgili Google’da (internette) bir araştırma yaptım. Sadece Darwinizim yazdım. Bir Wikipedia vardı. Onun dışında hani ben sonuna kadar gidemedim ama elli neredeyse site tamamen Harun Yahya'nın ya da işte o çatı altında toplanacak olan sitelerdi. İlginç bir yani Türkiye'de o resmi olarak kabul görmese bile bir kamuoyu oluşturmuş durumdasınız değil mi?

Adnan Oktar: Yani en az %90 şu an Darwinizme inanmayanların sayısı.

Murat Çiftkaya: Yani belirleyicilik açısından da...

Adnan Oktar: Tabi tabi eskiden tam tersineydi. 70'li yıllarda tam tersineydi. Şimdi olağanüstü bir başarı oldu. Hatta Darwinizmin savunucuları Türkiye'ye geldiklerinde Türkiye'den bizim ümidimiz yok diyorlar. Yani Türkiye bitmiş diyorlar. Kendi samimi araştırmaları. Türkiye'den ümitlerinin olmadığını açıkladılar.

Yusuf Özburun: Şöyle şahsi bir merakım var. Şimdi Darwinizim tamam. Bunu bir noktaya getirdiniz taşıdınız. Bundan sonra mesela ikinci bir gündeminiz var mı? Şu da çok önemli yani bunun üzerine de gidilmesi lazım. Hani biz enerjimizi buraya sevkediyoruz, yoğunlaştırıyoruz diğer kısma da başkaları keşke el atsa. Şu başlıkta çok önemli dediğiniz bir başka konu varmı?

Adnan Oktar: Tabiki yani Kuran'ın savunduğu herşeyi savunuyoruz. Ama şimdi en aciliyetli şey Deccaliyettir.

Yusuf Özburun: Aciliyet arzediyor.

Adnan Oktar: Tabiki Deccaliyettir ve Darwinizmdir. BöyleÊbir sistem ayaktayken dinin anlatılması zaten o kadar insanlara etki etmez. Biz mesela kelebeklerin, arıların harika hayatını anlatırken, adam diyorki bu zaten Darwinizmle sana ben bunu açıklarım diyor. Yani bu bir iman hakikati olmaktan çıkıyor o zaman. İman hakikati olması için önce Darwinizimin ortadan kalkması lazım ki onun bir harika olduğuna inansın adam. O diyor çeşitli tesadüfler sonucunda evrimleşerek olmuştur arı diyor.

Murat Çiftkaya: Evet.

Adnan Oktar: Yani çok alelade görüyor. Hayvanın vücudunun altından plakalar halinde bal mumları çıkıyor. Bal mumu plakalara çıkıyor. Onları hayvan alıp kesiyor. Dünyanın en mükemmel en kuvvetli altıgenini oluşturuyor. Kutucuk oluşturuyor. İçine balı dolduruyor. Hiç taşırtmadan düzgünce tam sıvıyıp kapatıyor. Bu nasıl oluyor diyorsun, Darwinizimle oluyor diyor. Yani çok makul görüyorlar.

Murat Çiftkaya: Evet aslında Harun Yahya dediğimiz zaman eserlerinde ikinci önemli motif de Siyonizm. Belki birlikte düşünmek gerekir. Bu çerçevede Siyonizmi nereye yerleştiriyorsunuz.

Yusuf Özburun: Masonluk, Siyonizm gibi şeyler. Buna da çok yoğun çalıştınız.

Murat Çiftkaya: Buralara vurgular nerden ileri geliyor?

Adnan Oktar: Asıl tehlike Siyonizm değildir. Asıl tehlike masonluktur. Çünkü siyonizmi yönlendiren masonluktur. Yoksa normalde gerçek dindar Museviler mazlum insanlardır. Öyle o şeyleri bilmezler. Böyle kan dökelim, olay çıkartalım, rezillik çıkaralım bilmezler. Masonların yönlendirdiği siyonistler gerçek dinsiz, gerçek ataist ve DarwinisttirlerÊ ve bunlar Siyonisttir bu insanlar. Bu Siyonist düşüncede sürekli mücadele fikri vardır. Komünistlerde de bu vardır biliyorsunuz. Faşistlerde de vardır. Sürekli mücadele tez antitez sentez, tez antitez sentez yani mücadelenin olmadığı yerde hayatın duracağına inanır bunlar. Sürekli kan dökülmesini..

Murat Çiftkaya: Ya da dünyada hakimiyeti vs gibi projelerle de bağlantılı bu.

Adnan Oktar: Evet. Onun için deÊ kendilerince şimdi düşünceleri doğuyu mesela bu bir Siyonist plandır. Ateist Siyonistlerin yaptığı bir plandır. Güneydoğu bölgemizi komünist bir ideolojiye teslim ederek. Komünist propaganda sonucunda gençleri komünistleştirerek, halkı komünistleştirerek ayırmak. Yani şimdi sadece bununla olayı bitirmek taraftarı değiller tabi. Bu sefer Türkiye'nin batı kısmını da komünist hükümete çevirmeye çalışacaklar. Arkasından İran, Irak, Suriye yani bu bölgeyi ateist materyalist dinsiz bir sisteme götürtmek düşünceleri var.

Yusuf Özburun: Bu asıl masonlar ve onun Siyonist uzantıları, siyonistlerle bağlantılı diyorsunuz.

Adnan Oktar: Burada İsrail'i güçlendirip, bu bölgeye saldırtmayı düşünüyorlar. Yani Türkiye dahil, işte Türkiye'nin güneydoğusu dahil. Ama çok ileri safhada ve buraları tamamen ele geçirtmek çünkü. Tevrata göre burası Allahsızların eline geçmiş oluyor o zaman.

Murat Çiftkaya: Arz-u Mevhud dedikleri...

Adnan Oktar: Tabi Allah'sız dinsiz. Allah'ın düşmanlarının eline geçmiş oluyor. Bunlar da oraya müdahele ederek hakim olmuş oluyorlar. Ama işte burada yine bu adamlar durmuyor. Bu sefer de İsrail'e yönelik bir Hıristiyan saldırısı düşünüyorlar. Yani onları da İsa'nın düşmanları olarak görüyorlar. Hırıstiyanları da onlara saldırtıp, bu sefer onları da yok etme düşüncesi var.

Yusuf Özburun: Siz bu masonlukla ilgili ilk kitabınızı yayınladığınız andan itibaren olayların da başladığını görüyoruz. Yani işte tutuklanmalar, takibat vs. Bir paralellik görüyor musunuz? Sanki ben sizinle ilgili ciddi epeyce birÊ okumalar yaptım sağı solu. Şöyle birşey tesbit ettim.Ê Masonluk veya Siyonizmle ilgili ne zaman bir yayın yaptınız, akabinde hemen bir takibata uğrama gibi birşey bir paralellik gözüküyor. Bu konuda epeyce yaşadığınız şeyler var paylaşırsanız...

Adnan Oktar: Oldukça ilginç tabi. 1986'da Yahudilik Masonluk kitabını yaptığımda kitap piyasaya çıktıktan kısa süre sonra benim akıl hastanesi maceram ve hapishane maceram başladı. En azılı akıl hastalarının...

Yusuf Özburun: Kitaptan hemen sonra olduÊdeğil mi bunlar ?

Adnan Oktar: Evet evet hemen kitaptan sonra.

Yusuf Özburun: Paralellik var adeta...

Adnan Oktar: Azılı akıl hastalarının içinde 300’e yakın Abdülhamit devrinden kalma bir binada 10 ay tutuldum.

Yusuf Özburun: Allah Allah...

Adnan Oktar: Tabi. Böyle ama rezalet tarzında deli bunlar. Adam öldürmüş, cinayet işlemiş falan... Her türlü anormallik...

Yusuf Özburun: Büyük bir gözdağı...

Adnan Oktar: Evet her türlü deliliği yapmış hastalar, akıl hastaları.

Yusuf Özburun: Peki birtakım kimyasallar falan da kullandılar mı size? Yani şırınga etmek suretinde, çünkü belirli bir yıpratma politikası olduğu ortada yani.

Adnan Oktar: Bana o zaman tabi ilaçla birşeyler yapmaya çalıştılar. Ama ben kendimce kendi imkanlarımla kendimi savundum. Ve bunu yapmadım. Yani bu şeyi almadım. Yoksa eğer o ilaç politikası bana uygulanmış olsaydı. Ben şu an sizle burada konuşamazdım.

Yusuf Özburun: Değil mi? Peki sistematik telkin, işte işkence bunlarda oldu mu?

Murat Çiftkaya: Zaten bulunulan yer başlıbaşına işkence..

Yusuf Özburun: Başlı başına işkencede fiili diğer taraftan ne bileyim ben..

Adnan Oktar: ÊEvet. Rahmetli Yıldırım Aktuna o zaman oranın başhakemiydi. Beni kendi makamına çağırdı. Burada dedi hiç bir şekilde dini tebliğ yapmayacaksın dedi. Dini çalışma yapmayacaksın. Buraya başörtülü kızlar gelmeyecekler dedi. O zaman başörtülü olarak kız arkadaşlarımız gelip gidiyorlardı.

Yusuf Özburun: Evet.

Adnan Oktar: Kesinlikle böyle birşey olmayacak dedi. Eğer yaparsan dedi, bak benim yetkilerimi biliyorsun. Bir de dedi benim bağlantılarım bizim de bir üstümüz var dedi. Yani böyle derinleri ifade eden bir üslupla seni buradan çıkartmam ömür boyu dedi. Seni ömür boyu çıkartmam çok acaip bir söz. Yani ona göre düşün dedi. Ben buna rağmen yine başladım orada faaliyetlerime. Devam ettim. Bu sefer hastaneye geldi rahmetli Yıldırım Aktuna. Personeli dizdi ben de ordayım. Hemşireler, doktorlar. Hiçbiriniz dedi bununla görüşmeyeceksiniz dedi, Konuşmayacaksınız dedi. Peki ben kiminle görüşeyim dedim. Dışarı da çıkmam yasaktı ki normalde akıl hastaları dışarı çıkabiliyorlardı. Bir tek bana yasak vardı. Telefonla görüşmem de benim yasaktı o dönemde. Akıl hastaları görüşebiliyordu. Ben görüşemiyordum. Yani cinayet işlemiş olanlar.

Murat Çiftkaya: Görüşebiliyor...

Adnan Oktar: Görüşebiliyordu. Ben görüşemiyordum, yasaktı. Kiminle görüşeyim dedim. Hastalarla görüş dedi. Buradaki akıl hastaları. Ben dedim bunlar laf söz anlayacak gibi değiller, şuurları kapalı bunların dedim.

Yusuf Özburun: Ne konuşayım...ÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊÊ

Adnan Oktar: O zaman odana gir dedi. Orada tefekkür et düşün dedi. DüşüneceğimÊşeyin ne olduğu belli. Yani vazgeçme konusunda.

Yusuf Özburun: Mücadeleden vazgeçme...

Adnan Oktar: Evet mücadeleden evet yaniÊ düşün diyor kararını ver gibisinden.Ê

Yusuf Özburun: Pes et ...

Adnan Oktar: Ben tabi artık tımarhanenin penceresinden mektup atarak, efendim başka yollarla falan zorla bir bağlantı kurmuştum o zamanlar. Çok güç şartlarda bağlantı kurmuştum.

Murat Çiftkaya: İzin verirseniz bir ara verelim. Aradan sonra bu son zamanlarda özellikle tartışma konusu olan bazı sorular var. Onlarla devam edelim. Evet Sevgili seyirciler kısa bir aramız var. Aramızdan sonra Harun Yahya ismiyle, mahlasıylaÊ çok sayıda kitaba imza atan Adnan Oktar Hoca ile konuşmamıza devam edeceğiz.

Murat Çiftkaya: Sevgili Dostlar sözün gücü devam ediyor. Misafirimiz daha doğrusu misafiri olduğumuz kişi Adnan Oktar ya da Harun Yahya. İkinci kısmımızdaÊ daha çok tartışılan konular zihinlerde olan konular, sorular var. Sevgili Hocam şimdi geçtiğimiz aylarda, yıllardaÊ şöyle bir itham size yöneltildi. İşte Adnan Oktar genç yaşta çocukları alıyor. Ondan sonra onları artık hokus pokusla mı okuyor mu üflüyormu ne yapıyorsa kendisine bağlıyor. O kadar bağlıyor ki...

Yusuf Özburun: Beyinlerini yıkıyor.

Murat Çiftkaya: O kadar beyinlerini yıkıyor ki bu çocuklar ailelerinden kopuyorlar. Ailelerine düşman oluyorlar sırt çeviriyorlar. Adnan Oktar'dan başkasını neredeyse tanımaz hale geliyorlar. Yani artık yarı şaka yarı ciddi. Böyle bir hani hipnotizma mı yapıyorsunuz ne yapıyorsunuz? Böyle ailelere karşı bir kışkırtma mı var? Yoksa belli bir davaya, ya da belli bir hedefe yöneltme mi yapıyorsunuz?

Adnan Oktar: Ailelerin %90'ından çok daha fazlası beni severler. Zaten internette onların açıklamaları çok fazla var. Çok küçük bir bölümünün açıklamaları bile çok yüksek sayıda. Sorun çıkaran ailelerin sayısı çok belirli. Bize yönelik Bilim Araştırma Vakfı’na yönelik ve bana yönelik baktılar ki pek öyle baskıyla netice alamıyorlar. Mahkemeler de olumlu gitti. Netice olumlu çıkacak gibiydi. Tam yargıtay kararı çıkmadan önce bir provokasyon yaptılar. Birdenbire böyle bazı belirgin aileleri, önceden tesbit edilmiş aileleri, bazı kurumlara sızmış derinlerden bazı kişiler gidip teker teker konuşarak, ikna ederek bunları böyle bir teşvik ettiler.

Yusuf Özburun: Harekete geçirdiler.

Adnan Oktar: Tabi, yani siz eğer bize yardım ederseniz, biraz yüklenirseniz, bu iş çok kolay. Hemen yerle bir edeceğiz. Hazırlığımız da tamam. Herşeyimiz tamam, sizi medya da destekleyecek. İlgili yerler kişiler de destekleyecek. Siz sadece çıkın biraz konuşun. Biraz birşeyler söyleyin. Ondan gerisini bize bırakın gibisinden. İkna etmişler. Yani bunu çok sağlam öğrendim. Bazı aileler de buna kanarak, yani kendilerince biraz da husumeti olanlar. Husumetlerinin de çeşitli nedenleri var. Bu fırsatı ganimet bilerek böyle bir olayın içine girdiler. Yani desteklerini ve destekleyenleri anlatsam konu tam anlaşılır. Sorun bu bunlar.

Yusuf Özburun: Yoksa çocuklara yaptığımız birşey yok diyorsunuz.

Adnan Oktar: Yok benim.

Yusuf Özburun: Onlar bir şekilde gönüllüce iştirak ediyorlar.

Murat Çiftkaya: Bir de şöyle birşey var. Kusura bakmayın hani madem bunlar soruluyor, tartışılıyor. Bizim de sormamızda fayda var. Hani daha çok bir fiziksel olarak yakışıklı öyle babayiğitler bir de maddi olarak güçlü ailelerin çocuklarına daha çok Adnan Hoca teveccüh gösteriyor diye, böyle bir soru da var doğrusu hani onu da sormamak olmaz.

Yusuf Özburun: Bu daÊ gündeme geliyor.

Murat Çiftkaya: Var mı böyle birşey yoksa her kesimden, her sınıftan insanlar Adnan Hoca'nın rahliye tebliğsinde faaliyetlerinde yer alabilir mi?

Yusuf Özburun:Ê Yoksa bir tür seçkincilik havası mı esiyor diye soru işaretleri var.

Adnan Oktar: Evet benim ilk yıllardaki arkadaş çevrem gerçekten seçkin kişilerden oluşuyordu. Sonra o zincirleme bir seçkinlik meydana getirdi. Yani mecburi bir yapı. Çünkü seçkin çevrelerden olan bir insanın çevresi yine seçkin oluyor. Mecburen öyle o tarzda oluyor. Ama buna rağmen benim fakir olan maddi durumu yerinde olmayan çok arkadaşım da var. Öyle bir ayırım yok tabi. Sınıf ayırımı yok tabi.

Murat Çiftkaya: Peki izin verirseniz. Bir örnek giyen saçlarını ortadan ayıran masum görünüşlü insanlardı. Hala inşaAllah masum ama fiziksel olarak büyük bir değişim var. Yani çok kaliteli kıyafetler giyiliyor. Efendime söyleyeyim, görüntüye çok dikkat ediliyor. Bu bilinçli bir tercih olsa gerek. Bu tercihin altında ne var? Arkasında ne var? Niye bu kadar güzel, bir bir anlamda merak ettim doğrusu.

Adnan Oktar: Hz. Süleyman’a özeniyoruz belki.

Murat Çiftkaya: Daha önce kime özeniyordunuz hocam?

Adnan Oktar: Böyle bir tarzın daha akılcı olduğunu, daha etkileyici olduğunu da bizzat yaşayarak gördüm.

Yusuf Özburun: Evet o yüzden de görüntü meselesini daha modern yönde tercihe yönelttim diyorsunuz.

Adnan Oktar: Yoksa görüş olarak ehli sünnet inancını savunuyorum. O görüşteyim. Tabi gelenekselliğin güzelliğini de bilirim. Fakat pratik esastır. Pratikte netice alınamıyorsa tabi ki aklın yolunu benimserim. Yine sünneti benimserim. Sünnetin içinde çünkü Peygamber Efendimiz o devrin kıyafetlerini giyiyordu kendi devrinin kıyafetlerini giyiyordu.

Yusuf Özburun: Ve güzel giyiniyordu.

Adnan Oktar: Ve güzel giyiniyordu. Mesela gönderdiği elçilerden Hz. Dehiye de olağanüstü yakışıklıydı. Bizans'a geldiğinde bütün millet ayağa kalkmış Hz. Dehiye İstanbul'a geldiğinde. Demek ki tebliğde ehemmiyetli bir yöntem bu. Süleyman kıssasından da bunu zaten görüyoruz Kuran'da. Tebliğe başladığımda akademide 23 yaşındaydım ben; tabi ki zamanla benim de bilgim, kültürüm, görgüm, tecrübelerim artı. Buna bağlı olarak düşüncelerimde değişiklikler olur tabi ki.

Yusuf Özburun: Evet şimdi bir başka noktada cemaat yapılanmasından ziyade, size adeta bir örgütmüş gibi yaklaşılıyor. Yani sanki bir örgüt yapılanması var. Bunlar belli sistemli çalışıyorlar. Hatta zaman zaman bazı gayri kanuni işler yapıyorlar gibi. Bu konuda ne diyeceksiniz. Bir cemaat yapılanmasını mı ön plana çıkarıyorsunuz? Yoksa başka türlü iddia edildiği gibi unsurlar mı sözkonusu?

Adnan Oktar: Aslında herhangi bir Müslüman cemaati olsaydık pek bir sorun çıkmazdı. Ama en hayati noktalara vuran bir arkadaş gurubu olunca olay değişti. Mesela Darwinizim, masonluk...

Yusuf Özburun: Biz sinir uçlarına dokunduğumuz için diyorsunuz.

Adnan Oktar: Tabi tabi, bunlara dokunulmasa zaten çok şefkatlidir birçok çevre böyle insanlara karşı. Hiçbir sorun da çıkmaz. O sözünüz doğru, tam sinir uçlarına dokunmayla ilgili birşey bu. O zaman çete de olursun, örgüt de olursun. Herşey olursun onların kafasına göre o düşünceye göre.

Murat Çiftkaya: Medyada çünkü mesela haberlere baktığımız zaman medyanın kendine ait bir dili vardır ya işte şöyle şöyle mesela suç örgütü oluşturduğu iddia edilen Adnan Oktar. Şimdi bir iddia ispat edilmemişse normalde bunu söylememenizÊ gerekir ama medya dilini sürekli insanların zihnine bu mesajı vermek içinÊ bu kullanılıyor. Bunun bilinçli yapıldığını düşünüyorsunuz, öyle mi?

Adnan Oktar: Pek tabi ki ama bu çok utanmaz bir yöntem. Çok kötü bir yöntem. Çok ilkel yani benim kanaatim millet nefretle seyrediyor bu oyunu. Çok aşağılık bayağı kötü bir yöntem. Yani benim arkadaşlarım melek gibi insanlar tertemiz insanlar çeteyle bilmem eşkıyalıkla ne alakaları var. İnsan utanır, daha bunu ağzına alırken utanır.

Murat Çiftkaya: Bir de mahkemeler var Türkiye'de değil mi?

Adnan Oktar: Tabi ki.

Murat Çiftkaya: Bu konuyla ilgili son zaman aşımı mı olmuştu, son yargıtayla ilgili?

Adnan Oktar: Zaman aşımı oldu ama bizim, benim içimde bulunduğum yargılanan sistemin tamamına 2. Ağır Ceza Mahkemesi beraat verdi. Yani bu oluşum çete değildir diye hüküm verdi mahkeme yani böyle birşey yoktur. Mesela Ebru Şimşek davasında Ebru Şimşek olayının doğru olmadığını, bir iftira olduğunu 2. Ağır Ceza Mahkemesi resmi karar olarak açıkladı. Yani iki karar var. Ama tabi ki birşey de var yani zaman aşımı olayı da oldu. Sonra zaman aşımı bozuldu. Gene şimdi yeniden yine bozuldu. Tersine bozuldu.

Murat Çiftkaya: Öyle mi? Hala devam eden davalarınız var yani?

Adnan Oktar: Hayır şimdi şöyle, önce zaman aşımı verilmişti. Bu zaman aşımı yoktur diye yargıtay karar verdi. Yargıtayın başka bir bölümü yeniden eski şekle çevirdi. Yani ilk başladığı şekle getirdi. Bir karışık durum var.

Murat Çiftkaya: Siz hatta şey demiştiniz. “Ben zaman aşımı olmasından üzüldüm. Karar verilsin temizlenelim” demiştiniz.

Adnan Oktar: Tabi çok anormal birşey oluyor o zaman sanki birşey var da ucu ucuna kurtarılmış gibi. Zaten beraat edilmiş bir olay var. Ve olayların hepsi ispat edilmiş, açıklanmış. Tek bir tane suç delili yok dosyada. Şikayetçi yok. Bir tek Ebru Şimşek'le Fatih Altaylı var. Onlarda her ikisinden de beraat ettik. Ebru Şimşek'ten zaten beraat ettik yani iftira olduğunu mahkeme resmi olarak açıkladı. Fatih Altaylı defalarca beraat ettiğimiz bir olay. Yani bir kere iki kere değil.

Yusuf Özburun: Şimdi tabi birçok mesele olduğu için şunu ben özellikle gündeme de getirmek istiyorum. Şimdi Mehdiyet meselesi bu da çok önemli. Zihinleri meşgul eden ya da soru işareti uyandırılan noktalardan bir tanesi. Başta işte isminizden mustaharınızdan daha doğrusuÊ Harun Yahya iki tane peygamber ismi Hz. İsa'ya ilişkin yaptığınız vurgular. Bu mehdiyet meselesine ne diyeceğiz hakkaten? Ne düşünüyoruz? Ne söyleyeceğiz? Yani kendinize ait böyle bir atfettiğiniz husus var mı?

Murat Çiftkaya: Yani mesela bizimle sohbetimiz sırasında bile iki üç kere hani Deccaliyetten bahsettiniz. Şimdi Türkiye'de zihinler hep tersinden okuyor. Ha bu adam Deccalle savaşıyorsa demek ki kendisine birşeyler vehmediyor gibi.

Yusuf Özburun: Atfediyor gibi düşünülebiliyor.

Murat Çiftkaya: Ne düşünmemiz gerekir?

Adnan Oktar: Her Müslüman Deccal’le mücadale eder zaten. O anlamda her Müslüman mehdidir. Allah'ın dinini savunan, Kuran'ı savunan her şahıs her fert mehdidir. Hidayete vesile olan her insan mehdidir.

Murat Çiftkaya: Kökü hidayetten geliyor kelimenin.

Adnan Oktar: Tabi hidayetten geldiği için. O anlamda bütün Müslümanlar mehdidir.

Murat Çiftkaya: Büyük harfle mehdilikten bahsedecek olursak... Hususi...

Adnan Oktar: El Mehdi diyorsunuz. Ne güzel peygamberimiz müjdelemiş ben söylemiyorum, Peygamberimiz söylemiş. Gelecek diyor, vasıflarını vermiş, eşgalini belirtmiş. Çıkmadan önceki alametlerini belirtmiş. Hz. İsa'nın ineceğini belirtmiş. Çok güzel sevinç vesilesi, tabi ki heyecanla sevinçle bekliyoruz. Mehdi gerçekten gelecek Said Nursi Hazretleri müjdelemiş. Vakit, tarih vermiş; özelliklerini belirtmiş. Her ne kadar küçük de olsalar diyor manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar diyor. O acip şahıs diyor. Ahir zamanın acip şahsı diyor Mehdi için ve geleceğini belirtiyor. Hicri 1400 yılında geleceğini belirtiyor ki gelmiş olması lazım.

Murat Çiftkaya: Gelmiş midir Hocam?

Adnan Oktar: .Bu ifadeye göre gelmiş olması gerekiyor. İstanbul'da çıkacağını belirtiyor Mehdi’nin Said Nursi Hazretleri. Vakit ve hal müsade edemez diyor. Bizzat kendisi o mücadeleyi yapmayaÊ vakit ve hal müsaade edemez.

Murat Çiftkaya: Şahsi manevi...

Adnan Oktar: Ondan evel bir taife o vazifeyi herhalde görecek diyor. O uzun tasdikatla yapılan eseri hazır bir program olarak neşr ve tatbik edecek diyor Mehdi için Mehdi ve şakirtleri diyor, talebeleri diyor. Çok açık izah etmiş. Peygamberimiz de bütün eşgalini tepeden tırnağa tarif etmiş, açıklamış. İsa da gelecek. Doğru bunların hepsi doğru.

Murat Çiftkaya: Peki. Ben bilmiyorum ...

Yusuf Özburun: Hazır açılmışken Bediüzzaman’ın eserlerinden istifade etmeniz. Çünkü satır aralarında Risale-i Nurları bilenler Bediüzzaman’ı ciddi anlamdaÊ okuduğunuz gibi bir izlenime kapılıyor.

Murat Çiftkaya: Ki öyle zaten bildiğim kadarıyla.Ê

Yusuf Özburun: Öyle midir diye ben size sormak istiyorum?

Adnan Oktar: Evet beni kökenim öyledir zaten Risale-i Nur. Ben Bediüzzaman Hazretleri’ni çok değerli görürüm. Çok büyük bir insan olarak görürüm. Alim üstü olarak görürüm. Müçtehid üstü olarak görürüm. Çok çok hayati bir varlıktır. Hayati bir insandır. Ahir zamanın çok önemli bir ferdidir. Önemli bir şahsıdır. Mehdi müjdecisidir. Ve kıyamete kadar da çok önemli bir şahıs olarak kalacaktır Said Nursi Hazretleri. Evet inşaAllah.

Murat Çiftkaya: Hocam peki şimdi burada bir karşılaştırma izin verirseniz, yöntem karşılaştırması yapmak istiyorum. Bediüzzaman Hazretleri işte 19. yüzyılın sonunda yaşamış, ta 20 yüzyılın ortasına kadar ömrünü sürdürmüş bir insan. Darwinizmi, Darwin'i, evrim teorisini mutlaka bilen bir insan ama mesela eserlerine baktığınız zaman ne Darwin ne evrim teorisinden bahsetmiyor. İşte malum tabiat risalesi dediğimiz eserde birkaç türlü kainatın varlık aleminin bu hale gelmiş olabileceğine dair izahlar var. İşte onları teker teker çürüttükten sonra ancak diyerek Yaratıcı’yla izah edilebileceğini söylüyor. Şunu demek istiyorum, yani sizin hani meslek olarak faaliyetlerinizin odağını bu değildir, Darwin evrim teorisi değildir diyerek bir değillemeyle yola çıkıyorsunuz. Mesela buna karşılık Bediüzzaman Hazretleri’nin tabiat risalesinde ne isim veriliyor ne de hani evrim teorisinden ...

Yusuf Özburun: Değilleme değil.

Murat Çiftkaya: Değilleme yapılırken bile aslında müspet anlamda bir ispat var. Böyle bir hiç karşılaşma yaptınız mı?

Adnan Oktar: Evet doğru.

Yusuf Özburun: Usul ve yöntem itibariyle...

Adnan Oktar: Evet Said Nursi Hazretleri Darwinizmin felsefenin yıkılışının Mehdi zamanında yapılacağını belirtiyor. Yani onun bizzat yapacağını ve birinci görevinin bu olacağını söylüyor. Fen ve Felsefenin tasallutiyle, diyor, maddiyun tabiiyyun taunu beşer içinde intişar etmesiyle herşeyden önce, diyor. Herşeyden önce bu felsefeyi tam susturacak tarzda. Maddiyun ve tabiiyyun taunu yani Darwinizm, materyalizm onu tam susturacak tarzda beşere ders vermektir, diyor, birinci vazifesi. Hatta avamın dahi, diyor, yani halka dahi, diyor, halka yönelik dahi, diyor, çalışma yapacak, diyor. Yani seçkinlere yapacak asıl çalışmasını fakatÊhalka dahi bir çalışma yapacaktır, diyor. Birinci vazifesidir zaten Mehdi’nin. Bu şekilde belirtiyor bizler de Mehdi öncüsü olarak böyle bir görevi yapıyoruz tabi ki.

Murat Çiftkaya: Peki.

Adnan Oktar: Önçalışma olarak tabi.

Yusuf Özburun: Önçalışma olarak bunu yapıyoruz diyorsunuz.

Murat Çiftkaya: İzin verirsen Yusuf bir ara daha verelim. Efendim kısa bir aradan sonra Adnan Oktar Hoca’yla, Hoca Efendi’yle konuşmamıza devam edeceğiz inşaAllah. Bizden ayrılmayın.

Murat Çiftkaya: Sevgili dostlar, sözün gücü devam ediyor, son kısmımızdayız, Adnan Oktar Hoca Efendi’nin misafiriyiz, konuk olduk kendisine. Sağolsun bizi ağırlıyor. Eeee, zihnimizdeki, zihinlerdeki soruları soruyoruz rahatlıkla, sağolsun o da bizi kırmadan rahatlıkla cevap veriyor. Sevgili hocam şimdi birşey dikkatimi çekti benim, internetteki araştırmalardan yayınlanan kitaplardan da eserleriniz Türkçe, İngilizce var, Almanca var. Kaç tane dile şu ana kadar...

Adnan Oktar: 50 küsür dil, 54 dil herhalde.

Murat Çiftkaya: 50 küsür, 54, Ama şunu söyleyebilir miyiz, ağırlıklı olarak daha çok batıya...

Adnan Oktar: Evet, evet.

Murat Çiftkaya: Batı dillerine. Bu tercihin sebebi nedir?

Adnan Oktar: Asıl seçkin kişiler, dünyayı yöneten kişiler ve dünyayı yöneten felsefeler Avrupa'dan çıktığı için tabii ki asıl oraya yöneliyorum.

Yusuf Özburun: Evet, evet.

Murat Çiftkaya: Evet, peki özellikle Amerika'da biliyorsunuz yaratılışçılık denilen size de izafe edilen akımın şeyi kaynağı şu anda daha çok Amerika eksenli olarak, yani en azından odak olarak...

Adnan Oktar: Evet.

Murat Çiftkaya: Yani en azından odak olarak, herhangi bir dirsek temasınız, görüşmeleriniz, yardımlaşmalarınız oluyor mu?

Yusuf Özburun: Hıristiyan yaratılışçılarla.

Murat Çiftkaya: Hıristiyan yaratılışçılarla evet.

Adnan Oktar: Zamanında, gelmişlerdi evet. Konferanslarımıza katıldılar, görüştük. Ben görüşmedim de, arkadaşlarım görüştüler. Bağlantı kurduk, ama şu an bir bağlantımız yok. Yani o devirde vardı, konferanslar devrinde vardı. Türkiye'ye geliş gidişlerinde vardı.

Yusuf Özburun: Size bakışları nasıl? Yayınlar aracılığıyla takip ettiğinizde?

Adnan Oktar: Beğeniyorlar, bayağı çok beğeniyorlar.

Murat Çiftkaya: Beğeniyorlar, etkili görüyorlar.

Adnan Oktar: Çok etkili görüyorlar tabii. Bir hayranlık derecesinde beğeniyorlar.

Yusuf Özburun: Peki yurtdışına çıkma yasağınız devam ediyor mu? Parantez içinde.

Adnan Oktar: Ediyor evet.

Yusuf Özburun: Öyle mi?

Murat Çiftkaya: Kitaplarla mı çıkıyorsunuz artık siz?

Adnan Oktar:Yani yurt dışına zaten meraklı değilim, nerden çıktı bu şey...

Murat Çiftkaya: Çünkü yasak koydular size.

Adnan Oktar: Hayır, çık deseler de çıkmam ben zaten,

Murat Çiftkaya: Kitaplar çıkıyor zaten diyorsunuz.

Adnan Oktar: Evet kitaplar çıkıyor, ben ne yapacağım oraya gidip.

Murat Çiftkaya: Amerika'ya gönderdiniz mi o kitapları?

Adnan Oktar: Evet, Amerika'da da var.

Murat Çiftkaya: Böyle Fransa gibi yaygın bir şekilde mi oldu yoksa?

Adnan Oktar: En seçkin kişilere gönderildi.

Murat Çiftkaya: Ne, ne tepkiler geldi?

Adnan Oktar: Çok olumlu, gelen mektuplar, yazılar. Çok etkilendiklerini, derinden etkilendikleri, görüşlerinin değiştiği. Hatta Darwinist olan bilim adamları var, birçoğu görüşlerinin değiştiğini belirtiyor. Bunu kitap olarak da yayınlayacağız. Kendi mektuplarını.

Murat Çiftkaya: Ha, öyle mi?

Adnan Oktar: Evet.

Murat Çiftkaya: Bu Fransız eski başbakanlığı, bir size mektubundan.

Adnan Oktar: Evet, evet.

Murat Çiftkaya: O çok ilginç geldi, gerçekten oldu mu o size?

Adnan Oktar: Tabii o da kendi el yazısıyla...

Murat Çiftkaya: Nedir onun mahiyeti?

Adnan Oktar: Mektubu var.

Murat Çiftkaya: Ne diyor?

Adnan Oktar: Çok beğendiğini söylüyor.

Murat Çiftkaya: İsmi de neydi? Jupe'miydi?

Adnan Oktar: Evet.

Murat Çiftkaya: Allen Jupe.

Adnan Oktar: Allen Jupe.

Yusuf Özburun: Allen Jupe.

Murat Çiftkaya: Ne diyor Allen Jupe?

Adnan Oktar: Teşekkür ediyor, beğendiğini söylüyor, yani...

Murat Çiftkaya: Çalışmalarınızı...

Adnan Oktar: Kendi el yazısıyla yazmış.

Yusuf Özburun: Peki ben zaman zaman sevgili Murat'tan da konuyu koordineli yürütelim istiyorum, şimdi akıl hastanesi meselesini siz çok ibretamiz bir şekilde anlattınız. Dehşet uyandırıcı hakikaten. Sistemli bir yıldırma politikası. Ondan sonra da 1999'da tahmin ediyorum yine bir kitabı yayınlamanın akabinde...

Adnan Oktar: Evet.

Yusuf Özburun: Bir kokain hadisesi var.Ê

Adnan Oktar: Evet.

Yusuf Özburun: O dönem epey bir tartışıldı, gündeme geldi. Bu meselenin özü neydi, o neydi?

Adnan Oktar: O zamanlar...

Murat Çiftkaya: Çok gündeme geldi.

Adnan Oktar: Evet, biz onu 1999'da Global Masonluk isimli eserimi yayınlamak...

Murat Çiftkaya: Masonluğa ne zaman dokunsanız birşeyler oluyor.

Adnan Oktar: Evet. O zaman çok güzel belgeler ele geçirmiştim, çok önemli belgeler ele geçirmiştim. Onlar üç dört dosyaydı böyle toparlamıştım. Bir CD'ye kaydetmiştim.

Adnan Oktar: O CD'ler emniyet baskınında kayboldu.

Murat Çiftkaya: Anladım.

Adnan Oktar: Evet, savcılıkça istedik, savcılık kanalıyla istedik araştırılmasını. Araştırdı savcılık, bulamadılar. Bulamadık, özür dileriz gibi ona benzer bir yazı geldi, konu bitti.

Adnan Oktar: Sonra da işte operasyonun hikmetlerini biraz daha derin düşünme imkanımız oldu.

Yusuf Özburun: Demek ki o ele geçirilen belgelerle bunun arasında bağlantı vardı. Peki tahlilde kanınızda birtakım maddeler falan filan bulunduğu iddiaları gündeme geldi. Bunlarda mı?

Adnan Oktar: Benim emniyette işte saçından parça alacağız dediler.

Yusuf Özburun: Evet.

Adnan Oktar: Tamam dedim ben, zaten öyle bir sorunum yok, daha iyi olur benim de hoşuma gider dedim, içiniz de rahat eder dedim. Saçım uzundu o zaman benim.

Yusuf Özburun: Uzundu evet.

Adnan Oktar: Uzun bir parça aldılar, kesip Avrupa’ya gönderdiler, İngiltere'ye gönderdiler. Uyuşturucu arandı, çeşitli uyuşturucu maddeler. Hiçbiri çıkmadı tabii, kendimden emin olduğum için göndertmiştim.

Yusuf Özburun: Peki o kokaini bulmada da enteresan şeyler var herhalde, evi ararken..

Adnan Oktar: O ayrı, bir evvel olmuştu o, evet.

Yusuf Özburun: O bir evvel olmuştu değil mi? Evi ararken kitabın arasından mı buldular?

Adnan Oktar: Evet, evet. O çok şaşırtıcı yani... Ben onu söyledim bana komplo yapılacak dedim, faks çektim her tarafa.

Murat Çiftkaya: Haber aldınız siz bunu.

Adnan Oktar: Evet, 3 gün önce tabii 3 gün öncesinden haber çektim, bana oyun oynanacak, komplo hazırlanıyor dedim. Komplo hazırlanıyor, detayları da belirttim. Bunun İstanbul'da tezgahlandığını, bir oyun hazırlandığını belirttim. Sonra ben İzmir'e gitmiştim, gözaltına alındım.

Adnan Oktar: Durduk yere, ama hiç sebepsiz, keyfi yani, savcılık talimatı filan hiçbir şey yok. Ondan sonra getirdiler beni, 72 saat gözaltında kaldım. Evde arama yapacağız dediler. Tamam yapın dedim. Beraber eve gittik, kütüphanenin önüne geldiler. 20 kişi filan, kalabalık, normalde 6 kişiyle yapılıyormuş arama.

Adnan Oktar: 20 kişi. Benim kütüphane orta katına geldi polis, 1, 2, 3'üncü kitabı çekti, 1. kitabı açtı, 2.nci kitabı açtı, 3. kitabı açtı...

Murat Çiftkaya: Nokta atışı yapıyor yani.

Adnan Oktar: Evet. 3.’nün arasından böyle şöyle şöyle paketler, karbonat paketi gibi paketler çıkarttı. Ben önce hüsnü zan ettim, zannettim ki karbonat filan olabilir mi, annem acaba karbonat aldı da...

Adnan Oktar: Bu nedir dedim, bilemem dedi. Bir bakarsanız çok memnun olurum dedim, çok tedirgin oldum dedim. Ne olduğunu anlayamadım dedim. Açtı, şöyle eliyle hafifçe ağzına aldı, kokain dedi. Aaaa dedik, tamam dedim.

Murat Çiftkaya: Mesele anlaşıldı.

Adnan Oktar: Meseleyi anladım dedim. Ama şimdi öbür evlerde de arama, bak dedim bundan sonra çıkaramazsınız dedim. Şimdi burada bu oyunu oynadınız ama dedim, öbürlerinde ben şimdi ben dikkatimi, benim gözümün önünde yapın dedim. Hiçbir yerde çıkaramazsınız dedim. Hakikaten de çıkaramadılar diğer evlerde.

Adnan Oktar: Mesela cebinde ne var, onu bana göster dedim, cebi kabarıktı polislerden bir tanesinin, kesinlikle göstermem dedi. Dokundurtmadı, tamam dedim, ama çıkmadı öbür evlerde.

Murat Çiftkaya: Bunun arkasında ne vardi sizce?

Adnan Oktar: O zamanlarki olaylar biraz daha...

Murat Çiftkaya: Derin.

Adnan Oktar: Uzun ama daha derin, daha yani bu derinliklerin daha yeni geliştiği dönemler yani.

Murat Çiftkaya: Kaç senesiydi o?

Yusuf Özburun: 99’dan önceki.

Adnan Oktar: Özal'ın dönemiydi.

Murat Çiftkaya: Dönemiydi.

Adnan Oktar: Evet, Özal'ın dönemiydi. O zamanki işte karanlık devrin karanlık oyunlarından bir tanesiydi. O çıkınca, oradan çıkınca ben dedim, bu oyun. O zaman dedi eğer kabul edersen dediler, muayeneye göndermeyelim. Ben dedim benim öyle bir rahatsızlığım yok, benim öyle birşey, ben suyu bile dedim memba suyu içerim. Gidip pis zehirli şeyler kullanmam dedim. Muayeneye gittik, aaaa, orada da bu sefer sağlam birşey çıktı. 5 mikrogram bölü mililitre yani olabilecek en yüksek doz. Öldürücü dozda kokain çıktı.

Murat Çiftkaya: Kanda.

Adnan Oktar: Kanımda evet. Hayırdır inşaAllah dedim yani...

Murat Çiftkaya: Onu nasıl koymuşlar?

Adnan Oktar: Biz ilk önce anlayamadık yani olayı. Sonra hakim şüphelendi, hakim çok iyi bir insandı. Dedi normal arama dedi bu kadar insan gitmez dedi, bu ne oluyor dedi böyle 20 kişi...

Murat Çiftkaya: 20 kişi niye gidiyor...

Adnan Oktar: Ama çok yüksek sesle bağırarak söyledi. Ben dedi kaç yıllık hakimim dedi, işte şu kadar yıllık hakimim dedi, ilk defa görüyorum böyle bir olay dedi. Allah Allah dedi, demek gittiniz, elinizle koymuş gibi 3. kitapta buldunuz ha dedi, yıldırım gibi bulmuşsunuz dedi. Çok kızdırdı hakimi, çünkü öbür evleri, odaları aramadılar çünkü.

Murat Çiftkaya: Doğrudan doğruya oraya. Hedef.

Adnan Oktar: Peki öbür odalarda ya deposu varsa ne olacak?

Murat Çiftkaya: Tabii.

Adnan Oktar: Değil mi?

Yusuf Özburun: Üretim yapıyorsa bahçede?

Adnan Oktar: Ya üretim yapılıyorsa ne olacak? Niye öbür odaları aramıyorsunuz?

Murat Çiftkaya: Beraat verdi dolayısıyla...

Adnan Oktar: Tabii. Beraat verdi. 5 mikrogram mililitre sonra adli tıpta araştırma yapıldı, 72 saat içerisinde vücutta kalmıyor, zaten 24 saat tutuluyor kokain.

Adnan Oktar: O zaman yiyecek içeceğe karıştırılarak verildiği anlaşıldı.

Murat Çiftkaya: Allah Allah.

Yusuf Özburun: Gözaltındayken, yemeğe.

Adnan Oktar: Gözaltındayken yemeğe katılarak, onu adli tıp verdi, evet dedi yiyecekle verilebilir ve bu kadar süre içerisinde olmaz diye rapor geldi.

Murat Çiftkaya: Siz 72 saat çünkü gözaltında tutulmuştunuz.

Adnan Oktar: 72 saat emniyetteyim ben. Sürekli başımda polis bekliyor.

Murat Çiftkaya: Tabii.

Adnan Oktar: Zaten elim kolum kelepçeli getirildim, hiçbirşey yok üzerimde. Arama yapıldı, o şekilde oldu.

Murat Çiftkaya: Şu sıralar nasıl? Yani daha doğrusu bir size olan bu tür faaliyetler ya da yıldırma...

Yusuf Özburun: Politikaları, hücümlar...

Murat Çiftkaya: Devam ediyor mu? Bir de genel siyasi görünümle ilgili fikirleriniz nedir?

Adnan Oktar: Şu an güzel görünüyor, şu ana kadar hiçbir rahatsızlık görmedim ben yani eskiden çok rahatsız edilirdik.

Yusuf Özburun: Sürekli takip.

Adnan Oktar: Adım başı izlenirdik. Sık sık gözaltına alınırdım. Yani sabah kalkardık Selamün Aleyküm, hadi gidelim. Niye gittiğimi de bilmezdim yani...

Murat Çiftkaya: Arkadaşlar gelmişler gidiyoruz.

Adnan Oktar: Tabii ikinci adresim gibiydi benim emniyet. Devamlı beni arayan burada evde bulamazsa emniyette buluyordu.

Murat Çiftkaya: Siz şimdi önemli bir şey, ne diyelim, fikir değişimi yaşadınız. Bu son birkaç ay içerisinde Avrupa Birliği ile ilgili olarak, Avrupa Birliği'ne kesin bir şekilde karşı çıkıyorsunuz.

Adnan Oktar: Çok çok tehlikeli...

Murat Çiftkaya: Bunula birlikte mevcut iktidar Ak Parti iktidarı ise son zamanlarda hızı kesilse de Avrupa Birliği ile ilgili...

Yusuf Özburun: Avrupa Birliği ile...

Murat Çiftkaya: Çok aktif bir politika izliyor. Nasıl görüyorsunuz bu durumu?

Adnan Oktar: Zaten Avrupa Birliği'nin kriterleri yani bir kısım kriterleri güzel tabii bunlar iyi. Ama yılanın kuyruğu ayrı, başı ayrı.

Yusuf Özburun: Başı ayrı.

Adnan Oktar: Biz, zehiriyle başımız belada. Yani renklerine birşey demiyoruz, renkleri göz alıcı yılanın, ama başındaki zehir sorun.

Murat Çiftkaya: Siz sanki felsefesiyle daha çok işin.

Adnan Oktar: Tabii tabii yani Darwinist materyalist ateist bir sistem bu, çok tehlikeli.

Yusuf Özburun: Çünkü Türkiye'de o size de bu yıldırma politikasını uygulayan mekanizmaların, yapıların karşı olduğu noktalardan bir tanesi Türkiye'nin kapalı bir toplum yapısı olarak kalması.

Murat Çiftkaya: Evet.

Yusuf Özburun: Ne kadar kapalı kalırsa kendi içine onlar kendi sistemlerini bir şekilde yürütebiliyorlar, yani o hukuksuzluğu, düzensizliği, az gelişmişliği sürdürebiliyorlar dolayısıyla Avrupa Birliği bu konuda bir yol açıcı etki olacaksa sosyal yönüyle ekonomik yönüyle her yönüyle herhalde buna karşı çıkmak sizin düşüncenizle çok karşılık bulmaz gibi geliyor bana. Öyle hissediyorum, bilmiyorum.

Adnan Oktar: Ben özgürlük...

Murat Çiftkaya: Felsefesi itibariyle....

Adnan Oktar: Tabii, bilimde gelişme olsun, özgürlüklerde gelişme olsun, sanatta güzelliklerde herşeyde gelişme olsun ama dinin yasaklandığı bir dünya cehennemdir.

Yusuf Özburun: Cehennem olur.

Adnan Oktar: Bir kabustur artık.

Yusuf Özburun: Çünkü Türkiye'de modernleşme hep batı elinden olmuş ya, Tanzimat olmuş, özgürlükler, açılımlar, hukukun oturması, hep dışardan tazyikle olmuş o bakımdan düşünmek lazım.

Adnan Oktar: Evet.

Yusuf Özburun: Konu açılmışken şunu soracağım, siyasetçilerle ilişkiniz nasıl? Siyaset dünyasından tanıdığınız, ahbabınız, dostunuz gelen giden var mıdır size?

Adnan Oktar: Siyaset...

Yusuf Özburun: Arayan soran..

Adnan Oktar: Genellikle sağın tamamını desteklerim, birçoğunu da tanırım yani zaman zaman tabanda olsun, orta tabanda olsun, üst seviyede olsun görüşmelerim oluyor.

Ama siyasetle o derece bir içli dışlı tavrım yok, sadece bir destek mahiyetinde ilmi, akılcı, destek mahiyetinde bir bağlantım oluyor.

Yusuf Özburun: Ama belli bir partiye özellikle angajman vesaire...

Adnan Oktar: Yok değil, ben sağın tamamını desteklerim.

Yusuf Özburun:Ê Desteklerim diyorsunuz.

Murat Çiftkaya: Eeee, peki böyle daldan dala oluyor ama olsun son kısım olduğu için. Şimdi bu biliyosunuz 90'larda özellikle ağırlığını hissettiren daha çok tartışılan bir teori var, akıllı tasarım teorisi. Böyle orta yolcuymuş gibi görünen, daha bilimsel, efendime söyleyeyim aslında eski yaratılışçı teorisyenlerin ortaya attığı birşey var. Nasıl bakıyorsunuz, zaman içerisinde sanki farklılaşan bir tavrınız var gibi ama şu andaki akıllı tasarıma bakışınız nedir onu öğrenmek isterdim.

Adnan Oktar: Çok samimiyetsiz, korkak bir düşünce.

Bazı Müslümanlar vardır ya Allah demekten çekinir böyle zoraki bir yaratıcı der...

Murat Çiftkaya: Evet, bir güç olması lazım filan, tasarımcı...

Adnan Oktar: Bir güç olması lazım, bir türlü ağzına alamaz Allah'ı, namazı gizli gizli kılmaya çalışır, yani sürekli ürker. Bu sistemin bir devamı o, uzatmaya gerek yok. Allah var. Bu kadar açık. Yani yaratan Allah, ne demek akıllı tasarım.

Yusuf Özburun: Özgüvensiz böyle...

Adnan Oktar: Tabii ki...

Yusuf Özburun: Kendini ortaya koyamayan.

Murat Çiftkaya: Orada tahmin ediyorum, siz daha iyi bilirsiniz, akıllı tasarımın çıkışındaki ana faktör mevcut bilim felsefesi ya da yöntemi içersinde işte siz doğrudan bir argüman olarak, bir iddia olarak yaratıcı vardır dediğiniz zaman bu teolojidir, bilimsel değildir, dolayısıyla tartışmaya gelmez dedikleri için Avrupa ya da batı bilim camiasında, onlar da o zaman biz mevcut görünenden yola çıkarak tartışalım diyerek akıllı tasarım mevzuunu biraz daha geliştirmeye çalışmışlar. YaniÊ bu anlamda bilimsel yönteme bilimsel felsefeye daha uygunluk noktasında şöyle biraz sizinde savunduğunuz o işte anti-Darwinist ya da yaratılışçı fikirlere bir paralellik bulamaz mıyız?

Adnan Oktar: Bir fikir varsa söke söke anlatılır yani biz Darwinizmi eleştirdiğimizde buldozer gibi ezip geçiyoruz, adamlar bize bilim felsefesiyle şunla bunla konuşacak halleri kalmıyor. Böyle demogojilerde direk ezme gerekir yani bu tam aptalca bir metaryalist demogoji. İşte bilimin alanına din giremez, şöyledir böyledir. Çok çok safiyane bir düşünce. Bunlar, yani Allah haşa bunlara görünse, Allah'ın varlığından emin olsalar, yine bilimle uğraşacak, o zaman ne yapacaktı?

Murat Çiftkaya: Yine reddedeceklerdi.

Adnan Oktar: Efendim?

Murat Çiftkaya: Yine reddedeceklerdi diyorsunuz.

Adnan Oktar: Reddeder tabii ayrı mesele de, ama yani Allah var olunca niye bilim olmasın?

Allah'ın var olduğunu düşünsünler, inanmıyorlarsa, bir an var olduğunu düşünsünler. Bilim olmayacak mı o zaman? Allah olunca bilim gider diye birşey yok ki, Allah zaten bilimle nasıl yarattığımı araştırın diyor Allah.

Murat Çiftkaya: Evet.

Adnan Oktar: Bulun diyor.

Yusuf Özburun: Akletmezler mi işte kainata bakmazlar mı, varlığa bakmazlar mı meselesi o. Şimdi zamanımız da daralıyor, ben biraz özelleştirmek de istiyorum meseleyi. Özel hayatınızı merak ediyorum, yani Adnan Hoca’nın bir günü nasıl geçer?

Murat Çiftkaya: Güzel.

Yusuf Özburun: Bir günü nasıl yaşar, ne yapar? Bunca çalışmayı yani sürekli kitapların içerisinde böyle hem hal olarak mı yapar yoksa başkaca...

Murat Çiftkaya: Eskiden olsaydı..

Yusuf Özburun: Hobileri var mı...

Murat Çiftkaya: Ya evdedir, ya karakoldadır derdik ama...

Murat Çiftkaya: Şu sıralar nasıl geçiyor?

Yusuf Özburun: Karakol kısmı biraz azaldığına göre ne yapıyorsunuz onu merak ediyoruz.

Adnan Oktar: Ben genellikle 4- 5 saat uyurum, az uyurum.

Yusuf Özburun: Az uyumaya dikkat ediyorsunuz.

Murat Çiftkaya: Burada mı yaşıyorsunuz?

Adnan Oktar: Genellikle burada da kalıyorum evet. Başka ayrı yerlerde de kalıyorum ama burada da kalıyorum. Sabah kalktığımda önce duş aldıktan sonra biraz yürüyorum o...

Murat Çiftkaya: Yürüyüş.

Adnan Oktar: Evet, o alette.

Murat Çiftkaya: Yürüyüş yapıyorsunuz. Ha evdeki kondisyon aletinde mi?

Adnan Oktar: Evet, evet. Sonra günlük gazeteleri okurum, yani yaklaşık 20 gazete filan.

Murat Çiftkaya: Her gün.

Adnan Oktar: Evet. Bir gözden geçiriyorum.

Yusuf Özburun: Takip ettiğiniz düzenli köşe yazarları var mıdır? Israrla her gün mutlaka okuduğunuz...

Adnan Oktar: Yok çok önemli gördüğüm başlıklar olursa, ehemmiyetli şeyler olursa...

Yusuf Özburun: Konusuna göre seçiyorsunuz.

Adnan Oktar: Konuya göre seçiyorum, kısa bir göz atarım. Ehemmiyetliyse okuyorum. Özellikle beni ilgilendiren konular, boş şeylere hiç vakit ayırmam genelde.

Yusuf Özburun: Zamanınızı ona göre dikkatli kullanıyorsunuz.

Adnan Oktar: Evet. Onun dışında bu kitap ve CD çalışmaları, onu da tabii yaparken benim yardımcı olan arkadaşlarım var, yani bilgi toplayan, bana hazır bilgi getiren.

Yusuf Özburun:Ê Kaç kişilik bir grup bu, çünkü büyük bir grup izlenimi uyandırıyor. Yani bunun altında kocaman büyük bir ekip var.

Murat Çiftkaya: Araştırma ekibi var.

Yusuf Özburun: Araştırma ekibi varmış gibi bir izlenim uyandırıyor dışardan.

Adnan Oktar: Yok öyle değil en fazla bilmiyorum kalabalık bir sayıda, 20 kişi filan vardır.

Murat Çiftkaya: Evet.

Adnan Oktar: 20 kişi filan vardır.

Yusuf Özburun: Müthiş bereketli.

Adnan Oktar: Evet. Bana hazır gelir genellikle bilgiler, mesela aradığım resimleri söylerim, aradığım belgeleri söylerim, fotoğrafın şeklini, çeşitlerini söylerim. Mesela Atlas'ın kapağını yaparken o harfin uzatılmasında, ben şurasını uzatalım dedim, uzar orası.

Murat Çiftkaya: Evet.

Adnan Oktar: Mesela içine şöyle bir bölüm yerleştirelim derim gelir bana, o şekilde. Bizzat ben ilgilenmem.

Yusuf Özburun: İlgilenmezsiniz.

Murat Çiftkaya: O, o resimlerin de bulunması başlı başına aslında bir olay yani ayrı bir konu ama.

Adnan Oktar: Evet, evet.

Yusuf Özburun: Yurt dışında da böyle sizin adınıza araştırma yapan...

Adnan Oktar: Tabii ki var, arkadaşlarım oluyor tabii ki.

Yusuf Özburun: Arkadaşlarınız var.

Adnan Oktar: Yurtdışına çıkıyorlar, var arkadaşlarım.

Murat Çiftkaya: Kaç saat çalışıyorsunuz, bu ilmi çalışmanız ne kadar...

Adnan Oktar: 7-8 saat filan oluyor günde evet.

Yusuf Özburun: Her gün?

Adnan Oktar: Evet.

Yusuf Özburun: Peki çalışmadan sonra daha başka neler, hobileriniz neler, nelerle meşgul olursunuz?

Adnan Oktar: İşte sohbet, çocuklarla dışarı çıkıyoruz, biraz geziyoruz arkadaşlarla. O son günlerde biraz Türkiye'nin daha ılımlı hale gelmesiyle dışarı çıkma programlarımız da başladı.

Adnan Oktar: Normalde eskiden dışarı çıkamıyordum, dışarı çıksak dışarıda hemen anında buyrun gidelim mantığı oluyordu.

Yusuf Özburun: Hazır çıkmışsınız.

Murat Çiftkaya: İkinci adrese gitme oluyordu. Sohbetler ediyorsunuz, dışarı çıkıyorsunuz, başka özel yaptığınız mesela mutlaka takip ettiğiniz...

Adnan Oktar: Kedilerim var, çok fazla ordu gibi, onlarla ilgileniyorum.

Murat Çiftkaya: Sadece kediler mi başka hayvanlar da var mı?

Adnan Oktar: Tavşanlarım.

Murat Çiftkaya: Tavşanlar var.

Adnan Oktar: Evet.

Murat Çiftkaya: Burada bahçede mi?

Adnan Oktar: Evet. Başka yerde de var kedilerim. Ama asıl kedileri ben çok severim.

Murat Çiftkaya: Çocuğunuz var mı?

Adnan Oktar: Yok çocuğum.

Murat Çiftkaya: Evlenmediniz zaten.

Adnan Oktar: Yok.

Murat Çiftkaya: Evlenmediniz. Gençlerinize, daha doğrusu etrafınızdaki gençlere evlenmelerini öğütlüyor musunuz?

Adnan Oktar: Tabii tabii çoğu evlidir.

Yusuf Özburun: Yani ısrarla bir teşfik falan manasında mı, yoksa?

Adnan Oktar: Yoo, makul, zorlama bende hiç olmaz, hiçbir konuda düşüncede zorlamam.

Murat Çiftkaya: Şeyi merak ediyorum ben eğer günlük şeyi bittiyse. Şimdi işte Harun Yahya ya da Adnan Oktar ve öğrencileri, Darwinizm, evrim teorisi üzerine kurmuş gibi görünüyor. Hiç böyle düşünüyor musunuz, geleceğe ilişkin bir projeksiyon babında, artık yeryüzünde, ne halk katında ne de bilim camiasında Darwin teorisini savunacak hiç kimse kalmasa Adnan Oktar ne yapar ondan sonra ne yapacak?

Yusuf Özburun: Evet.

Murat Çiftkaya: Ne yaparız diye düşündünüz mü?

Adnan Oktar: Allah'a yönelik, Allah aşkıyla hizmet yine inşaAllah. Bitmez o inşaAllah.

Murat Çiftkaya: Peki, peki. Bizde yoksa eğer başka sorun Yusufçuğum...

Yusuf Özburun: Vallahi...

Murat Çiftkaya: Var mı?

Yusuf Özburun: Yok yani ben genel olarak böyle.

Murat Çiftkaya: Bu son şey iyi oldu, Allah aşkıyla Allah yolunda deyip...

Yusuf Özburun: Evet.

Murat Çiftkaya: Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

Yusuf Özburun: Ben çünkü çok net konuşuyor sevgili hocamız ondan sonra, namaz meselesi vardı biliyorsun gündeme gelen. Onu da internetten okudum, namazı ikiye mi indirmeye çalışıyor, üçe mi indirmeye. Beş vakit namaz kılıyorsunuz değil mi?

Adnan Oktar: Bana o kadar garip geliyor ki yani ben indirsem yani kim kabul eder, Kur'an ortada, hadis ortada, yani o kadar çocukça bir laf ki. İşte şu ibadeti değiştirdi, bu ibadeti değiştirdi. Başka peygamber yok, başka Allah'ın Resulü son peygamber, son elçidir. Son Resüldür yani ve Kuran'la hatemi nebidir ve hüküm bitmiştir artık konu hallolmuştur. Ehli sünnet inancı içerisinde nasıl değiştirilebilir? Başka biri de dese yani kim dinler bunları? Öyle bir konu olmaz, çok mantıksız.

Murat Çiftkaya: Tesettür ile ilgili, madem hani bir bap daha açıldı, tesettür ile ilgili şeyiniz nedir?

Adnan Oktar: Tesettürde de çok açık hüküm. Çok aleni izahlar var. Peygamberimizin fiili uygulamalası, peygamber devrinde yapılan fiili uygulama çok açık. Yani bunu anlamazdan gelmenin, bunu yeniden gündeme getirmenin alemi yok. Bu net konulardır yani namaz nettir, başörtüsü nettir, oruç nettir, hac nettir. Bunu yeniden bir daha, yeniden hac yoktur diye ortaya kimse çıkamaz. Hac var, bu kadar açık.

Yusuf Özburun: Tesettür var.

Adnan Oktar: Kıble kesin. Tesettür var tabii. Mesela tesettürün bak bütün Avrupa'da tesettüre karşı da bir eylem başladı.

Adnan Oktar: Önce Avrupa tesettür yanlısı göstertiyorlardı, yani özgürlük yanlısıdır filan gibi, bak öyle birşey olmadığı ortaya çıktı. Yine burada karşımıza Darwinizm karşımıza çıkıyor.

Murat Çiftkaya: Evet.

Yusuf Özburun: Onun altında da.

Adnan Oktar: Tabii ki onun altında da Darwinizm var. Yani bunlar olmasa ne başörtüsüyle ilgili böyle bir sorun olur, ne başka konularla ilgili sorun olur, hiçbirşey de olmaz.

Murat Çiftkaya: Din karşıtlığının ya da dine ait olan herşeyin karşısında olmanın altında yatan temel, en azından dayanak ya da...

Yusuf Özburun: Felsefe, anlayış...

Murat Çiftkaya: Tutanak noktası Darwinizm diyorsunuz.

Adnan Oktar: Hastalığın kökenine inmiyorlar. Adam dinsiz diyor, niye dinsiz olmuş olduğunu araştırmıyor, yahut niye materyalist, niye ateist?

Murat Çiftkaya: Şöyle de birşey yok mu, aslında bu ta başa dönmek olacak ama bilmiyorum hani insanlar Darwinist olduğu için mi acaba Allah'a inanmıyor, yoksa Allah'a inanmadıkları, inanmak istemedikleri için mi bir mecburen...

Yusuf Özburun: Tutanak olarak kullanıyorlar.

Adnan Oktar: Aslında ikinci kısım daha doğru, ama her ikisi de, ama öbürü daha yüksek.

Murat Çiftkaya: Dolayısıyla sizin yaptığınız şey aslında sadece ispat değil, bir taraftan da inzam ediyorsunuz yani hani söz söyleyemeyecek noktaya getiriyorsunuz. İllaki onlara ispat etmek, inandırmak değil...

Yusuf Özburun: İnzam etmek.

Murat Çiftkaya: En azından inzam etmeye yönelik.

Adnan Oktar: En azından böyle bir yalana kimsenin inanmayacağını onlara anlatıyoruz. Konu bu.

Yusuf Özburun: Peki biz başarılar diliyoruz, muvaffakiyetler diliyoruz size.

Murat Çiftkaya: Teşekkür ediyoruz.

Adnan Oktar: Ben de çok teşekkür ederim.

Yusuf Özburun: Direkt cevaplar verdiğiniz için.

Adnan Oktar: Çok memnun oldum.

Murat Çiftkaya: Faaliyetlerinizde, çalışmalarınızda. Sınır içi ve sınır ötesi faaliyetlerinizde başarılar diliyoruz.

Yusuf Özburun: Gelirken biraz acaba hani şu soru olur mu diye ama gayet net...

Murat Çiftkaya: Hepsini sorduk değil mi?

Yusuf Özburun: Hepsini sorduk, bazılarını sorup sormama konusunda...

Adnan Oktar: Son derece rahat olmanız çok daha samimi bir ortam meydana getiriyor. Benim istediğim de zaten bu tarz bir üslup, güzel, her şey çok güzel. Siz de lütfettiniz, kerem buyurdunuz.

Murat Çiftkaya: Estağfirullah.

Yusuf Özburun: Estağfirullah.

Adnan Oktar: Çok memnun oldum, teşekkür ederim.

Sonraki Sayfa

e-mail: info@turkislambirligi.org